Gündem

Altı çeyrek sancısı…

Köpük köpük dalgalarla
Sırıtırken Poseidon
Belki de ortaktır hissettiğimiz.
Aramız bir avuç deniz
İçinde yüzen
Ortak gölgelerimiz.

Biz fırtınaya
Biz yağmura
Komşuyuz ya, bakma.
Zaman zaman anlaşamasak da
Denizin tuzuna
Kışın ayazına da
Ortağız aslında.

Hikmet Esen

Dönüp arkama bir daha bakıyorum… Ardımda neyi bırakıp geldiğimi bilmek, doğru yerde olduğumu onaylamak istiyorum. Kimse uyanmadan yapıyorum bunu, Ege’nin taze nefesine insan sesi karışmadan… Saat serininden bir altı çeyrek…

Uzaktaki zeytinyağı fabrikalarından ve zeytin bahçelerinden gelen zeytin kokuları çalınıyor burnuma… Eğer zeytin kokusu buraya kadar gelebiliyorsa hala umut var diyorum…

Çok kalabalığız, çok ağırız, çok mükemmeliz, çok arkadaşımız var, çok biliyoruz… Herkesin, herşeyin üstündeyiz. O kadar ki, insan gerçekte nasıl bi şey olduğunu unutuyor.

Ağır ablalar, abiler… Sahi insan öğrendikçe, yaşadıkça ağırlaşır mı? Yaşadığı herşey katman katman bedenini ağırlaştırır mı? Eli kolu kalkmaz mı artık? İçten kahkahalar atmaz mı?

Oturup adaletiyle ağlamaz mı üzüldüğünde? Sadece bir suçlu mu arar? Durumun kendisine üzülmek yerine, suç ve suçlunun peşine düşüp acılardan zaferler mi yaratır?

Ya kavgalar? Bitmeyen kavgalarımız… Her gece kavgaları bitirmeden uykuya yatırdıkça sabah o kavgalara açmadık mı gözümüzü? Her yeni sabahta acemi birliği gibi savaşa girip, kumandan edasıyla gecenin en derin yerine püskürtmedik mi kavgaları, rahat uykulara dalabilmek için. Daldık mı?

Aşık olduğumuzu, aşk kadını, aşk erkeği olduğumuzu uzayın en uzak mesafesine haykırdık yazılarda, şarkılarda, şiirlerde… Olabildik mi? Olan sözlere, şarkılara oldu, yok yere kirlenmediler mi?

Ya yaralarımız? İnsan yaralarından korkar mı? Utanır mı yaralanmış olmaktan? Yaralandığını bilmenin acısı yaranın acısından daha derin belki. Halbuki insan yaraya baka baka alışır, tedavisi yoksa da alışır.. Kaçtıkça ya da sakladıkça yabancılaşır hem yarasına hem dünyasına…

Dizimde hala çocukluğumdan kalma yaranın izi var…. En kıymetlisinden küçücük bir yara izi… Yara deyip geçemedim… Çoğumuzun çocukluğu fotoğraflarda ya da anı defterlerinde saklıyken, ben dizimde sakladım. Belki kıymetinden, korkmadım yaralanmaktan.. Ne canımı acıtandan, ne kanımı akıtandan korkmadım. Yara dediğin yolu hayattan geçen herkesin buluştuğu bir kavşak… Yara izi acının hafızası, kendisinden sonraki yaranın haritası olmaya muktedir… Geçmişin hem izi hem gözü…

Yaraların hikayeleri vardır. Hepimizi insanlıkta buluşturan hikayeler… Acıdan da gözyaşından da uzun sürerler.
İnsanlık bir hazzetme ve hazmetme meselesi… “Bunlar da mesele mi?” diye soracak olan hayatını sert rüzgarların iradesine bırakmışlar için, ne çocukken kaydığım buz kaplı yokuşların, ne de masal kahramanlarımın bir anlamı olacak…

“Oysa insanım işte… Herşey bu kadar… Kudretine inandığınız konulardan uzakta insanoğlunun özü… Doğaya karşı gelen sizsiniz… Etten ve kemiktenim…” demek istemez mi insanoğlu?

Dünyanın muhteşem ve mükemmele doğru gittiğini düşünürken; savaşlarla dolu tek kişilik geçmişimizde muzaffer bir komutan gibi başımız dik şekilde yürüyoruz sona doğru… Mağrur bir tavırla kendimizi diğerinden ayırdığımız her hikayede etimiz biraz daha kesiliyor, biraz daha yoksul ve bir başına kalıyoruz… Gerçekten ne göz yaşının rengi farklı ne de özlemin dili…

Bazen insan kendini harcamak ister… birinin bulması için kaybolmak ister… bir kavgada ölmek, yüreğini dağlara sürüp sarp bir kayadan bırakmak ister… içten bir nezakete ağlamak, “efkarım fazla” demek ister… sigara içmek, küfür etmek ister… şu kocaman dünyada farkedilmeyecek kadar küçülmek, yok olmak ister… safrasını attıktan sonra dönüp bir insana sarılmak ister, efkarını insan sıcağında eritip aynı sıcakta yeniden doğmak ister…

Ne istiyorum biliyor musun insan kardeşim? Seninle şakalaşabilmek istiyorum. Birbirimizle dalga geçebilelim, birbirimize güvenebilelim istiyorum. Seninle bir olup tüm kimlikleri dipsiz bir kuyuya atalım, karşılıklı herhangi biri olalım, başka da bir şey olmayalım istiyorum. Birbirimizi merak edelim ve dinleyelim, hikayelerimize hayret edelim istiyorum. Sonra da insanlığın temiz hayretinde buluşalım, birlikte hikayeler yazalım istiyorum. Dünya çok hızlı dönüyor, biz üzerinden düşmemek için birbirimize ve bizi birbirimize bağlayan hikayelere tutunmak zorundayız. İnsanlığımız diyorum, ne birbirimize tuzak olsun ne de varılamayan bir menzil, girip çıkabileceğimiz bir yer olsun istiyorum… Hep dönüp gelebileceğimiz bir menzil, en rahat uykuyu uyuduğumuz bir yatak…

Dünya ruhumuzun ağırlığından yoruldu, karşılıksız emeklerle büyüttüğü insanoğlunun nankörlüğünü seyrediyor, çaresiz ve kayıtsızca ölümü bekliyor. Artık güneş ısıtmıyor, yakıyor; yağmurlar ıslatmıyor, dövüyor; denizler hiçbir bedeni temizlemeyecek kadar kirli… Dünya ölüyor…

Yine de zeytin kokusu buraya kadar gelebiliyorsa hala umut var diyorum.

Hayat; her seferinde seveceğine söz vermeden bizi geri çağırıp duran sevgili…

Bu satırlar sana kalbimin tüm haritasını bir güvercin ayağına bağlayarak gönderdiğim zeytin dalı…

[adrotate group=”69″] [adrotate group=”69″]

Dikkati Çekenler

33 Yorum

  1. dostluğa bir zeytin dalı uzatmışsınız. en samimi duygularla, etkileyici bir ifade.

  2. “Zeytin kokusu buraya kadar gelebiliyorsa hala umut var diyorum”.

    Duygularımı kabarttınız.

    Bence de hala umut var sevmeye.

    Dünya ne kadar kirlense de.

  3. Sevgili Seçil’cim, zeytin kokusu hala geliyorsa ve senin gibi güzel kalpli insanlar yaşıyorsa elbette hala umut var. Bayram dönüşü iyi geldi yazı.

  4. altı çeyrek’te uyanmak demek bu dünyayı, hayatı sevmek demek. yerinizde olmak isterdim.

  5. hayat her seferinde bizi seveceğine söz vermeden çağırıp duran sevgili.

    betimlemeleriniz çok etkileyici ve vurucu, aynı zamanda da bir o kadar gerçek.

    bu aralar sık yazmanızdan dolayı mutluyum.

  6. dünya kirlendi mi biz büyüyünce mi farkına vardık bilmiyorum. büyümek isterdim küçükken şimdi bazen bu dünyaya hiç gelmeseydim diyorum. güzelliklerin gözümün önünde yitip gitmesine katlanamıyorum bazen.

  7. özlediğimiz zeytin kokusuymuş meğer, yazıyla anladık.

  8. dünya gerçekten ölüyor, insan olarak kendimizden başka kimseye yaşam hakkı tanımıyoruz, ne acaip bir durum bu.

  9. dilemekle olsa keşke. insan sizin gibi düşünen güzel insanları kucaklayası geliyor o kadar az kaldı ki…

  10. “Dizimde hala çocukluğumdan kalma yaranın izi var…. En kıymetlisinden küçücük bir yara izi… Yara deyip geçemedim… Çoğumuzun çocukluğu fotoğraflarda ya da anı defterlerinde saklıyken, ben dizimde sakladım”

    Bu bölümünden çok etkilendim.

  11. Sevgili arkadaşım ve kardeşim, çok özledik. Bu yazıların daha çok özlettiriyor seni. En yakın zamanda gel lütfen.

  12. EGER HALA ZEYTİN KOKUSU BURALARA KADAR GELİYORSA UMUT VAR DİYORUM

  13. YAZINIZLA UMUT VERDİNİZ.
    BENCE DE:

    “EGER HALA ZEYTİN KOKUSU BURALARA KADAR GELİYORSA UMUT VAR DİYORUM”

  14. çok güzel bir yazı olmuş, ışıl ışıl, duygu dolu.

  15. Merhaba, yazılarınız da gülüşünüz kadar güzelmiş. Ayvalık’tan sevgiler.

  16. kocaman yürekli, sözün sihirbazı kadın. İnsan tatile seninle çıkmalı.. Seninle uzun yollara, yolculuklara çıkmalı. Yoldaşı olmalı senin hayatının. İçimin çektiği budur.

  17. teşekkürler bu güzel yazı için. gömeçteki zeytin kokularını iyi bilirim.

  18. sevmeyi bilmek bir toplum meselesi. kişilere bağlı olmasını isterdim ben de. sevgisiz dünyada sevgiden başka sözcük kullanılmıyor bu da ayağa düştüğünün göstergesi.

  19. bazen insan bir kavgada ölmek ister, harcanmak ister, erimek ister. çok güzel yazmışsınız. ne diyim ki!

  20. Hayat her seferinde bizi yeniden çağıran sevgili.
    doğru, hiçbir zaman sözler vermez, biz kanmak isteriz kendisine.

  21. Sn. Sökmen teşekkürler. Tatilinizde bile yazı yazmışsınız demek ki sizden ayrı kalmamızın nedeni zamansızlıkmış. her ne kadar maillere cevap vermesenizde öğrenmiş olduk.

  22. Ki bir de senin evinin sıcaklığı vardır senin kattığın.. O daha da güzeldir.

  23. Her paragrafından birer yazı yazılabilirmiş. Çok güzel olmuş.
    Hayat dediğiniz kısacık.

  24. Siz bir hayat gurmesisiniz bu belli. Kalitenizi yazılarınız ortaya koyuyor. Toprağa karışıp, bit pazarından değerli antikalar bulan ruhunuzdan geçenleri bizimle paylaştığınız için teşekkürler ederim Sn. Sökmen.

    Benim üzüntüm sizin adınızadır. Sizin gibi kadınları anlayan ne erkek ruhu ne de insan ruhu bulamayacağınız yönünde. Kalıplı, etiketli, karşısındakiyle konuşurken tam aksini iddia ederken içten içe yargılayan ruhların ruhunuzu sıkıştıracağına dairdir üzüntüm.

    Yoksa yazılarınızı okumak herkes gibi benim için de zevk.

  25. Seni seviyorum hayat demeden sevmeyi bu kadar edepli ve güzel anlatan bir yazı olur mu? Olur.

    Tebrikler.

  26. Aşkı, tutkuyu yazının içine yine yedirmişsiniz… Budur! Süper Ötesi! 🙂

  27. Siz bu güzellikteki yazılarla bu ülkede yalnız kalmaya mahkumsunuz. Çok ama çok güzel olmuş. Kaleminiz dert görmesin efendim 🙂 Sevgiler,

  28. Kalibresi sadece matematiksel olarak belirlenmiş alelade bir silah değil bu yazı …Barut ölçüsüyle, namlu çapıyla, kabzasıyla, çekirdeği, kovanı ve en önemlisi elinde tutacak insana verdiği “RUH” ile hedefini şaşmaksızın vurmaya yönelik ustaca hazırlanmış, ben Aşk’ın esiri olmam diyenin bile teslimiyetini sadece okuma süresince sağlayabilen eşsiz bir başyapıt olmuş…Ellerine ve yüreğine sağlık USTA…

  29. Burak GGGG :Kalibresi sadece matematiksel olarak belirlenmiş alelade bir silah değil bu yazı …Barut ölçüsüyle, namlu çapıyla, kabzasıyla, çekirdeği, kovanı ve en önemlisi elinde tutacak insana verdiği “RUH” ile hedefini şaşmaksızın vurmaya yönelik ustaca hazırlanmış, ben Aşk’ın esiri olmam diyenin bile teslimiyetini sadece okuma süresince sağlayabilen eşsiz bir başyapıt olmuş…Ellerine ve yüreğine sağlık USTA…

    ben de bu yorumun altına imzamı atarım. Yazara bir alkış.

  30. sol yanıma ütü yapıştı sandım… yazıyı okuyunca acıdı.

  31. Bütün dünya buna inansa
    Bir inansa hayat bayram olsa…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu