Beşiktaş

Güney Afrika turları neden ilgi görüyor!

cape townBu yaz düzenlenecek FIFA 2010 Dünya Kupası nedeniyle gözlerin çevrildiği Güney Afrika’da futbol haricinde düzenlenen turlara da ilgi her zaman yoğun.

Peki Güney Afrika’yı çekici kılan ne?

CNN Türk yazarı Cem Seymen yazdı:

Yolculukları hep sevdim. Zaten her zaman yolda geçti hayatım. Hep bir açığı kapama, hep bir boşluğu doldurma çabasıyla geçti yıllar. Kimi zaman çanta elimde sert rüzgarlara karşı durdum, kimi zaman şemsiyesiz tropik yağmurlarda ıslandım. Güçlendim azar azar. Kentleri yürüyerek keşfetmenin heyecanını farkettiğimde daha küçücük bir çocuktum.

Issız bucaksız vadilerde vahşi hayvanları düşleyerek büyüdüm ben. Yamyam masallarına inat, tam-tam sesleriyle beslendim. Bazen zürafanın peşinde, bazen aslanların izinde kendi kahramanlık öykülerimi yarattım. Savanların tam orta yerinde, elimi gökyüzüne açıp masmavi gökyüzünü seyredeceğim günleri bekledim. Yerlilerin tören davulları çılgınca çalarken zihnimde, gözlerimin seyretmeyi düşlediği tek yer Afrika oldu. Afrika ‘nın çağrısı da benimle büyüdü.

Yolculuk heyecanım yıllar içinde daha da arttı. Kıtalar keşfettim, yabancı topraklarda dostlar buldum. Şimdi düşünüyorum hangi topraklarda daha mutluyum diye…Şu satırları yazarken bile yabanın sesi kulaklarımda. Doğanın içinde sonsuz hazzı yaşadığım bir yer var benim…Adı Afrika… Savanların içinde zürafaların, köylerin arasında kara gözlü çocukların yaşadığı topraklar. Öğrenilmiş çaresizliğin ezemediği, ürkütücü açlığın yok edemediği azla yetinen insanların diyarı orası…Bugün size “Benim Afrika’mı” anlatacağım. Anlatmaya kıtanın en güneyinden başlamak geldi içimden…

Uçağım Cape Town hava semalarında alçalırken gözlerimi aşağıda serili güzellikten alamıyorum… Dağların bezediği yemyeşil doğa karşısında nefesim tutuluyor, kalbim hızla çarpmaya başlıyor. “Bugüne kadar Güney Afrika hakkında duyduğum herşey gerçekmiş, az bile söylemişler” diye mırıldandığımı hatırlıyorum. Cape Town Havalanı’nda İpoduyla müzik dinleyen gümrük görevlisi oturduğu yerden “Güney Afrika’ya Hoşgeldiniz” cümlesini notalarla bezeyip söyleyince mutlu insanların ülkesine geldiğimi hemen anlıyorum.

Havalanından şehir merkezine taksi ile yol alırken Afrika olanca görkemiyle önümde. Ünlü Table Mountain- Masa Dağı’nın nihayet karşımda durduğuna inanamıyorum. Kenti keşfetmeye o kadar hevesliyim ki, sabır kelimesini unutuverdim. Otele gelirken arabanın penceresinden edindiğim ilk izlenim son derece modern ve iddialı bir kente geldiğim yönünde. Gökdelenler, düzenli yollar, şık mağazalar ve yemyeşil parklar. Mutluyum.

[adrotate group=”70″] [adrotate group=”69″]

Cape Town Afrika’nın en farklı yüzü. Güleryizli bu kent geceye teslim olurken ben de yol yorgunluğuna daha fazla dayanamayan gözlerime izin veriyorum. Ertesi sabah güneşin hiç yanlız bırakmadığı bu kentin sembolü Masa Dağına çıkmak için yola koyulduk. Tepelere doğru tırmanırken kenti büyülü güzelliği giderek daha fazla netleşiyor. Yükseldikçe doğanın cömertçe süslediği bu muhteşem kenti daha yakından tanıyorum. Masa Dağına hem yürüyerek hem de teleferikle çıkabileceğimizi söylediler ama vaktimiz kısıtlı olduğu için bir teleferiği yeğledik. İyi ki de öyle yapmışız, koca vagonun içinde 360 derece dönerek ağır ağır çıkarken kendimi Zeus gibi hissediyorum, ne de olsa birazdan bulutların üzerinde krallığımı ilan edeceğim. Masa Dağı’nın üzerindeki manzarayı tasvir edecek kelime bulamıyorum ama 1500’den fazla bitki türünün bulunduğu doğal park alanı kelimenin tam anlamı ile büyüleyici. Türlü farklı çiçek kokusunun sürüklediği düşler dünyasından bir anda sıyrılıp bu cennete sadece 11 saat uçarak geldiğimi hayretle hatırlıyorum. Güney Afrika’nın resmi dili İngilizce ama çevremde Afrikaans konuşan çok insan var. Hollandalı maceraperestler’in bu ülkeye gelişiyle oluşan bu grup ülke nüfusunun yüzde 15’ini oluşturuyor. Siyah yerliler ve Hintliler de ülkenin çok önemli iki parçası. Masa Dağı’nın tepesinde altımda uzaman muazzam manzarayı seyrederken ırkçı rejimin ülke tarihinde açtığı yaralar geliyor aklıma…Çevremde çocuklarıya gezinen ailelerin babaları ya da dedeleri kimbilir ne acılar çekmiştir. Tabiatın güzelliği ile insanın zalimliği karşısında bocalıyorum bir an. Irk ayrımına dayalı Appartheid Rejimi 1994’te sona erdi , tam 27 yıl hapis yatan Nelson Mandela artık özgür ama beyazların hayatın her alanındaki gücü devam ediyor. Gözlerim yine manzaraya takılınca dudaklarımdan “Okyanus’un dalgaları beyazlar için vuruyor kıyıları sanki…” cümlesi dökülüyor. Sevgili dostum, kameraman arkadaşım Üzeyir bana tuhaf tuhaf bakmaya başladı gene, hayali bırakıp gerçeklere dönüş yapmak lazım. Daha sırada görecek çok yer var.

Cape Town bir liman kenti. Victoria ve Alfred limanları sadece turistlerin gezdikleri bir yer olarak düşünmek yanlış. Liman bölgesindeki alışveriş mekânları, enfes yemeklerin olduğu restoranlar, iki dev akvaryum, müzeler ve eğlence mekanları sayesinde burada iyi vakit geçiyor. Hele Waterfront alışveriş merkezinin içinde bir Sushi Restoranı var ki, ben dünyanın hiçbir yerinde bu kadar yaratıcı ve lezzetli sushi yediğimi hatırlamıyorum. Limandan kalkan gezi tekneleriyle Cape Town’un güzel koylarını ziyaret edebilirsiniz. Özellikle 22 Dolara 3.5 saatlik Robben Adası turu, son derece ilginç. Robben Adası’nda birçok mahkûmla birlikte Nelson Mandela’nın 27 yıl hapsedildiği hapishane ve bir kale var. Irkçı düşüncenin yarattığı acıları bu gezide iliklerinizde hissediyorsunuz.

Hollanda’ya ait Doğu Hindistan kolonisinden getirilen 600 köleye barınak olan Güney Afrika Müzesi benim en etkilendiğim yerlerden biri oldu. Güney Afrika’nın yaşam tarzına ve tarihine ışık tutan bu müzede bulunan fosiller turistlerin çok ilgisini çekiyor.

Ama benim için Güney Afrika sahilleri özgürlük demek. Kentin ara sokaklarına dalıp kaşif ruhunuzu doyurunca kendinizi en yakın kumsala atın. Okyanus’un o büyülü sesine bir kez teslim olursanız Afrika’nın şefkatli kollarında huzuru bulabilirsiniz. Benim favori plajım Boulders Bay. Burası penguenleriyle ünlü. Bu plajda bulunan penguenler, burayı kendilerine ev olarak seçmişler ve zamanla insanlarla birlikte yaşamaya alışmışlar. Yanımda paytak paytak yürüyen penguenleri seyrederken Ravel’in Bolerosu takılıyor aklıma. Bu sevimli hayvanlarla Ravel eşliğinde oynaşıyoruz…Görevli memuru bir bahayle oyalayıp aralarına girince kendimden geçiyorum.. Bu dünyada en çok hayvanların arasında mutluyum ben. Önyargısız hemen arkadaşlık ediyorlar. Deniz suyu burada çok soğuk, zaten şunun şurasında kutuplara ne kaldı ki?

Afrika kıtasının en uç noktası olan Ümit Burnu, Cape Town’a bir saatlik mesafede. Yol boyunca gördüğüm manzaraları hayatımın sonuna kadar unutmayacağım. Yaban doğa, sert rüzgarla birleşince içimdeki gözü kara kaşif de ortaya çıkıveriyor. Gördüğüm her kayaya tırmanmak, her tepeyi aşmak, her suda ıslanmak, her toprağı avuçlamak istiyorum. Dünya başka bir evrene dönüşüyor sanki, tüm gerçekler düşe karışıyor. Leylak kokulu bir dünya burası. Ya da beyaz zambak. Manzara o kadar etkileyici ki arabada hiç kimsenin konuşacak hali yok. Sadece seyrediyoruz…

[adrotate group=”70″] [adrotate group=”69″]

Ümit Burnu, Hint Okyanusu ile Atlas Okyanusun birleştiği yer. Vahşi rüzgarı arkama alıp merdivenleri hızla tırmanıyorum. Bir an once tepeye çıkıp iki okyanusu birden kucaklamak niyetindeyim. Burada Ümit Burnu Kalesi var. Bu müthiş yapı sadece Cape Town’un değil, Güney Afrika’nın da en eski binası. 1652’de inşa edilmiş. Merdivenlerde dev dalgaların sesi kulaklarımı dolduruyor, koşar adımlarla zirveye ulaştığımda önümde duran manzara beni sonsuza kadar değiştiriyor. Küstüklerimle barışıyorum, öfkelerime gülüyorum. Zenginleştiğimi hissediyorum on an. Artık ben daha iyi bir insanım! İtiraf edeyim, bu edebiyattan sonra başıma gelen en güzel şey!
Dönerken sırtların yavruları ile babunlar karşılıyor bizi. Uzaklarda devekuşları otluyor. Akşam güneşinin kızıla boyadığı gökyüzü maviyle vedalaşmak istemiyor gibi. Sanki bu güzelliği bırakıp gitmek istemiyor gibi bir hali var. Karanlık güney yarım kürede zorla ele geçiriyor herşeyi. Çektiği tüm acılara rağmen bu kıtanın insan doğasında yarattığı güzelliğin sebebi bu olsa gerek!

Akşam bu duyguları bana yaşatan Cape Town adına yakışır biçimde yaşamaya karar verdik. Kameramanım Üzeyir de en az benim kadar iyi şaraba tutkundur. Long Street’e gitmeye karar verdik. Bu cadde Cape Town’ın kendine özgü o hızlı ama ölçülü gece hayatının merkezi. Her barın kapısından müzik fışkırıyor. Güney Afrika şarapları artık rüştünü ispatladı. Her şişenin beni ayrı mutlu ettiğini bildiğimden denediğim hiçbir şişe hayal kırıklığı yaratmadı. Ya da damağımdaki Afrika lezzeti bunu da etkiledi. Kaliteli müziğe aç ruhumu da Cape Town’da iyice besledim. Bu caddenin devamında Kloof Street var. Burada da iyi restoranlar ve şık kafeler var ama açıkçası siyahların buralarda olmadığını-olamadığını görmek içimi acıtıyor. Beyazlarla siyahlar arasında korkunç fark her yerde hissediliyor. Bunu Ümit Burnu’na giderken iyice fark etmiştim. Deniz kenarındaki o muhteşem vilların hepsi elektrik telleri ile çevrelenmiş. Fakir siyahlar tüm tedbirler. Fakir mahallelerdeki, özellikle gecekondu bölgesi Soweto’daki yaşamı da insanlık ayıbı olark görüyorum Ne de olsa dünyanın en zengin ülkelerinden biri burası ama sosyal adalet uzak bir hayal. Ülke o çok övündükleri İngiliz Milletler Topluluğu’nun önemli bir parçası. Oysa suç oranı yüksek, hırsızlık vaka-i adiyeden. Bu korkunç uçurum insanı ürkütüyor. Bunları düşünürken beynimdeki orkestra Leonard Cohen’i selamlıyor. “Dance me to the end of love…”

Cape Town’da yöresel Afrika mutfağı için pek fazla alternatif yok. Malezya ve Avrupa mutfağından esinlenerek kendilerine karma bir mutfak kültürü oluşturmuşlar ama her şeyden biraz var demek daha doğru olur. Taze sebze ve meyveler masalarda her daim hazır. Ne yerseniz yeyin ama yanında Güney Afrika Şarabı’nı eksik etmeyin. Yılın neredeyse her günü parlayan güneş, farklı toprak çeşitleriyle buluşunca üzüm bağları verimli oluyor galiba. Cape Town şehri ve çevresinde bulunan Boschendal, Groot Constantia, Morgenhof gibi bağları sadece şarap değil doğa tutkunları da görmeli. Her sene Mart ayında düzenlenen Cape Town Festivali’nin de görülmeye değer olduğu söyleniyor. Dünyaca ünlü grupları ve yerel dansları görüp Afrika’yı hissetmek isteyenler için idealmiş.

İŞADAMLARI İÇİN FIRSATLAR VAR

CNN Türk’teki İş Seyahati programımda Güney Afrika’yı seçmemin sebebi bu ülkedeki cazip iş ve yatirim firsatlari. Ülkedeki gümrük vergileri yüksek olduğu için bazi Türk firmalari doğrudan yatirim yaparak Afrika’nin bu en güneyindeki uzak ülkede Türk bayrağini dalgalandiriyor. Yatirimlarin toplam değeri 60 milyon dolar.

Güney Afrika Cumhuriyeti, liberal ekonomisi, sınırsız yerel imkanları ile dinamik bir yatırım ortamı vaat ediyor. Ülke Afrika kıtasının satın alma gücünün %50’sini oluşturmasının yanında gelişmiş kara ve demiryolu ağı sayesinde aşağı Sahra bölgesine geçiş kapısı olma özelliğini de taşıyor.

[adrotate group=”70″] [adrotate group=”69″]

Dünyanın en büyük platin, altın ve krom üreticisi olan ülkede ithalata karşı yüksek gümrük vergisi ve koruma duvarı olması nedeniyle, Türk firmaları doğrudan yatırım yapmayı tercih ediyor. Ucuz üretim maliyetleri ve teşvikler de yatırımları cazip kılan unsurlar. Güney Afrika Cumhuriyeti’nin yasama başkenti olan Cape Town, 1652 yılında baharat yolu üzerinde Hollanda ve Uzak Doğu arasında bir uğrak noktası olarak ortaya çıkmış. Bölgenin önemi 19. yüzyılın ikinci yarısında elmas ve altının keşfi ile artmaya ve göç almaya başlamış. Güney Afrika Cumhuriyeti aynı zamanda Afrika kıtasının en istikrarlı siyasi ortamına ve dengeli makro ekonomik politikalarına sahip ülkesi. Zengin doğal kaynaklara sahip ülkede, 2007 yılında %5,1 oranında ekonomik büyüme sağlanırken, 2008 yılında %3,1 oranında olduğu gözlendi. Dünyanın en büyük platin, manganez ve krom üreticisi, ikinci en büyük altın, zirkonyum ve titanyum üreticisi ve dördüncü en büyük elmas üreticisi Güney Afrika’da ayrıca, antimon, kömür, demir cevheri, nikel, fosfat, kalay, uranyum, bakır, vanadyum, tuz, doğalgaz gibi zenginlikler de var.

Afrika kıtasının yıllık hasılasının %18’ini üretiyor

50 milyonluk nüfusu ile Afrika kıtasının toplam nüfusunun %6’sını oluşturan Güney Afrika Cumhuriyeti, kıtanın yıllık hasılasının %18’ini üretiyor. Kıtanın maden üretiminin %45’ini, satın alma gücünün ise %50’sini sağlıyor. Gelişmiş kara ve demiryolu ağı sayesinde aşağı Sahra’ya ulaşımda önemli rol oynuyor, bölgeye geçiş kapısı olma özelliğini taşıyor
Güney Afrika teşvikleri ile de dikkat çekici. Örneğin :

-Fabrika binaları için 5 yıl, imalathaneler için 20 yıl boyunca vergi muafiyetleri mevcut.
-Otel binaları için 20 yıl boyunca vergi muafiyeti veriliyor. Diğer gayrimenkuller vergi kapsamında amortize edilemiyor.

-Diğer taşınabilir ve hakiki mallar değişken dönemler için amortize edilebilir (ort. 3-6 yıl)
-Fikri mülkiyetler, patent, yeni buluş ve markalar 20 yıl, tasarımlar ise 10 yıl boyunca amortize ediliyor.
-Belirli kıstaslara uygun büyük projelere özel bir stratejik sanayi teşviği veriliyor.
Şirket kurmak kolay :
-Hem Güney Afrikalı hem de yabancı özel veya kamuya ait bir limited şirket veya şube Güney Afrika’da “Şirketler Kanunu’na (Companies Act) göre düzenleniyor.
-Yabancı bir şirket yüzde 100 yabancı sermaye ile kurulabilir. Güney Afrikalı hissedarların olması zorunluluğu da yok. Asgari sermaye gerekliliği kaldırılmış.
-Bir şirketin kurulması süreci genellikle muhasebe şirketleri tarafından başlatılıyor ve koordine ediliyor. Şirketlerin Güney Afrika’da muhasebecilerinin olması zorunlu.
-Bir şirketin kaydedilmesi yaklaşık dört hafta sürüyor, ancak şirket isminin onaylanması için ek bir haftaya daha ihtiyaç var.
-Ticari bir iş, birey, ortaklık , tröst ortaklığı, anonim şirket, Güney Afrika şirketleri veya yabancı şirketlerin yan kuruluşları tarafından yürütülebiliyor.
-Anonim bir şirket, Anonim Şirketler Yasası’na göre düzenleniyor. Üye olarak yalnızca bireyleri bünyesinde bulundurabildiklerinden, yabancı yatırımcılar için genellikle uygun bir araç değil. Son olarak Özel bir şirket Güney Afrika’da iş yapmanın en yaygın aracı. Tek bir müdürü ve çalışanı olabiliyor. Müdürlerin Güney Afrika’lı olma zorunluluğu da yok. Şirketin sermaye sahibi aynı zamanda şirketin müdürü olabiliyor.

Güney Afrika son yıllarda Üniversite eğitimiyle ilgili karşımıza çıkan en iddialı yerlerden birisi, şu anda 30 000 den fazla yabancı öğrenci bu ülkede okuyor. Diğer ülkelere göre avantajlı çünkü karşılığında alınan eğitim Amerika ve İngiltere gibi ülkelere oranla oldukça kaliteli. Güney Afrika’ da dil eğitimi, üniversite, master ve doktora alanlarında çok iyi bir eğitim sistemi var. Mühendislik fakültesi Güney Afrika’nın en köklü kuruluşlarından birisi. Dünyada ilk kalp naklinin Güney Afrika Cumhuriyetinde gerçekleştiği düşünülürse tıp fakültelerinin popülaritesi de doğal karşılanır. Günümüzde ülkede bilimsel araştırmaların yüzde 65’i ve master/doktora çalışmalarının yüzde 70’i altı üniversite tarafından gerçekleştiriliyor.: Cape Town, Witwatersrand, Natal, Free State, Pretoria ve Stellenbosch.

Lisansüstü eğitimde de öğrenciler için olanklar sınırsız. Dünyanın her tarafından gelen öğrencilerin burayı seçme nedeni araştırma geliştirmeye verilen önem. Uzun ve sıcak yaz günleri, ılıman kış iklimi, 3 000 km uzunluğundaki güzel sahil şeridi, safari ve vahşi hayvanlarla tanışma imkanları burayı favoriler listesinde üst sıralara taşıyor. Üstelik Güney Afrika’da hayat ucuz ve kolay. Altyapısı da Avrupa ülkelerinin birçoğundan daha iyi. Kırsal kesimde standart düşüyor tabi ama müthiş bir iyileştirme çabası var. Ülke uluslararası birçok konferans ve toplantılara da ev sahipliği yapıyor.

Eğitimin hesaplı ve kaliteli olması, vize işlemlerinin rahatlığı, diğer İngilizce konuşulan ülkelere göre eğitimin %40-%60 daha ucuz olması ve 3 yılda üniversiteyi bitirebilme imkanı Güney Afrika Cumhuriyeti’ni üniversite Eğitimi ile ilgili önemli bir alternatif olarak karşımıza çıkarıyor. İncelemekte fayda var. Nelson Mandela Metropolitan Üniversitesi, Cape Town Üniversitesi, Güney afrika Üniversitesi ve Witwatersrand üniversitesi ülkenin önemli öğretim kurumları.

Güney Afrika’da Johannesburg ve Pretoria şehirlerini başka bir yazıya bırakıyorum. Size tavsiyem bu heyecan verici ülkeyi karadan otobüs ile gezmeniz. Baz Otobüs şirketinin araçları Cape Town’dan başlayarak sizi Swaziland, Pretoria ve Johannesburg’a kadar götürüyor. Üstelik istediğiniz yerde inip yolculuğa devam edebiliyorsunuz. Rotanın tamamının maliyeti 180 Dolar. Oteller ucuz ve temiz. Benim kaldığım otel zinciri African Sky idi. Ortalama 70 Dolar maliyeti var, kahvaltı da içinde. Gençler temiz hostellerde konaklayabilir. Bunun için günlük 25 Dolarlık bütçe size yetecektir. Güney Afrika için aşı zorunluluğu yok ama titiz biriyseniz tehlike ihtimali düşük olmasına rağmen sıtma haplarınızı yanınıza almayı unutmayın. Tetanoz, difteri ve tifo aşıları da tavsiye ediliyor.

İngiliz sömürgesinin zincirlerinden kurtulan Güney Afrika artık özgür bir ülke. Derisinin rengi farklı olduğu için ezilen insanların ülkesinde gözlerinden yaşam fışkıran çocukları unutamıyorum. Hepsi ürkek, hepsi çaresiz…Bir yanda beyazların akıllara durgunluk veren konforlu yaşamları, bir yanda üst üste yaşam mücadelesi veren varoş sakinlerinin sefaleti…İç içe, yan yana… Karmaşık duygular içinde terkediyorum Afrika’yı… Bekle beni Afrika yine geleceğim…Uzaklardan bir yerlerden kükreyen aslanların sesini duyuyorum…Veda ediyorlar sanki ama bu veda değil, sadece bir başlangıç. Uçağım Güney Afrika topraklarının üzerinde son kez uçarken akasya ağaçlarının süslediği savanlara bakıp mırıldanıyorum. “Ben Afrika’yım!”..

[adrotate group=”15″] [adrotate group=”68″]

Dikkati Çekenler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu