Gündem

Dilemma

Herkesin “kıskanacağı” kadar “eğlenceli” ve “neşeli” bir akşam…

Yüksek sesli, yırtıcı müzik eşliğinde akşamın ikinci yarısı başladı. Yaşı gençlikten sıyrılmış orta yaşa doğru giden yalnız kadınlar gözüm takılıyor. Vahşi bir istekle eğleniyorlar, müziği de geceyi de deliyor varlıkları. Sonra düşünüyorum, “onların hakkı değil mi?” burada olmak diye. Elbette hakları, bir kere ben buradayım, bunu demeye ne hakkım var? Anlatmak istediğim bu değil işte, başka türlü bir acziyetten bahsediyorum. Bize kadınların güzel yaşlanması öğretildi. Güzel güzel, yaşaya yaşaya, sindirerek ve olgunlaşarak. Gençliğin taze yıllarındaki sığlık ve çiğliğe sahiplenmeden. Anlıyorum ki birşey yaşamamış çoğu, karınlarında bir boşluk var, o boşluk ağrı yapıyor, o ağrıyı unutmak için hafızasız oluyorlar, anı yaşayıp geçiyorlar…. Kendilerince bir tanım bulmuşlar: “Hayatı yaşıyorlar”…

Bir şeyi vaktinde yaşamadan geçersen, çok sonra, seni rezil etme pahasına, sana yaşatır o eksik bıraktığın bölümü. Maceraya atılmadıysan eğer yirmilerinde, sürükleyerek, seni rezil ede ede götürür seni otuz beşinde. Yırtık kot, yer bezinden hallice bir kazak giyip, nasıl göründüğüne aldırmadan geçiremedinse öğrencilik yıllarını mesela, elli yaşında, artık kalabalıkların gözleri seni hiç de öyle görmeyi beklemezken, sana giydirir o kot pantolonu. En mahrem yanlarının en kamuya açık alanlarda kaybolduğu, özelliklerini ve güzelliklerini içtikleri içkinin hesabını öder gibi bırakıp giden bir kadın olursun…

Mahremiyet özel ve soylu bir şeydir oysa, şahidi ya hiçtir ya tek.

Yaşamadan geçersen perişan olursun… Ne mahremiyet tanırsın ne soyluluk. İçinde kalmış, yaşayamadığın herşey bir bir bıçaklar değerlerini.
Atlayıp geçtiğin ne varsa dönüp dolaşıp gelir, kendini yaşatıncaya kadar yapışır yakana….

– – – – – – – – – –

Tekrar takılıyor gözüm kadınlara. Daha yirmili yaşlarda olanlar da var, yorgun bakıyorlar hayata. Genç kız olmadan kadın olmuşlar belli ki… Bakışları mezarlıkla yatak odası arasında geziniyor birçoğunun. Vahşi bir eğlence bu.
İçinden neşesi kaçmış eğlencenin neferleriyle aynı mekânda ayrı saflarda dizilmiş gibi duruyoruz.
Hiç karşılıklı sıkılan bir çifti dışarıdan gözlemlediniz mi? Sanki bir şeyleri unutmuş da, hatırlamaya çalışıyor gibidirler.
Erkeklerin çoğu yanında bir kadın olduğunun farkına varmadan bir elinde bira bir eli cebinde müzik eşliğinde sallanıyor.
İşte öyle bir yemek sonrası.

– – – – – – – – – – –

Göz görür, göz şaşar, gözlerin aklı ermez, göz dalar…

Bazen terketmek gerekir. Orayı, onları, olup bitenleri… Hemen çekip gitmek gerekir ama lafı kadar kolay değildir, yapamayız! Görevler, ezberler vesaire izin vermez. Tam o sırada kısacık bir an için bile olsa dalıp gitmeler imdada yetişir. Oracıkta gideriz. Başkalarına, başka yerlere, başka olaylara… Hatta başka bir “dünya”ya… Dalıp gitmek ne dertlilik, ne düşüncelilik, ne de deliliktir! Bu koşuşturmaca, kuşatılmışlık, rutin mahkûmiyetler dünyasında “inci avcılığı” için bazen yegâne fırsat dalıp gitmelerimizdir. Ben de dalıyorum, zira yanımdakiler beni terk etmedikleri gibi benim de orayı terk etmem zor.

İnsan aklı alışkanlıklar dairesinde düşünüyorsa bu da bir alışkanlık belki.

Size olmuş muydu bilmiyorum. Küçükken evin içinde olma zorunluluğu benim kalbimi çok daraltırdı. Çok küçüklükten bahsediyorum. Bir yere gitmek değil de sadece kapının dışında durma hakkını isterdim. Uzun zamandır çıkmıyorum ev dışına, çıktığımda hatır için oluyor, işte bu akşam böyle bir akşam.

Evin içinde olma hakkımı geri istiyorum sanırım, göz kenarımdaki izler söyletiyor tüm bunları belki de.
Gece iyi başlamıştı halbuki, uzun zamandır hepimiz gelmemiştik biraraya, güzel de kalktık masadan. bilen bilir işte, o masada, bizim oturduğumuz masada cep telefonu dahi açılmaz, kimse telefonunu yoklamaz arada. Dostlarla bir arada olmuşuz, susmuşuz, dinlemişiz, sevmişiz birbirimizi. Rakının eflatununda çözülüp yumuşamışız, birbirimizin nasırlarımızı almış, yaralarımızı sarmışız.

Dostlarımız, bir nev’i suç ortaklarımız…

– – – – – – – – – – –
Bir kadın ölesiye sarılıyor yanındaki adama, adamın kendisini çok sevmesini istediğini düşünüyorum. Cep telefonunu çıkarıp beraber fotoğraflarını çekiyor kız. Kız güzel ve “henüz” çok genç. Genç adamın birlikte görünmek isteyeceği özellikleri taşıyor kız, erkek de aynı şekilde. Birbirlerinde bulmak isteyecekleri herşeyi üstlerinde taşıyorlar, keşfedilmemiş ya da mahrem birşey yok, herşey şeffaf. Arasıra içki içip arasıra cep telefonlarına gelen çağrıları kontrol ediyorlar, yalan dünyanın doğru çizgisinde olmanın rahatını görebiliyorum yüzlerinde.

Eskiden bir başkasının mutluluğu kıskanılırdı. Şimdi kimse kimsenin mutluluğuna inanmıyor. Artık herkes birbirinin eğlencesini kıskanıyor. Bu yeni haset trendine ayak uyduranların başında mutsuz genç kızlar geliyor. Facebook’larına, twitter’larına “ne kadar çok eğlendikleri”ni ima eden notlar yazıp fotoğraflar koyuyorlar. Bitip tükenmek bilmeyen gülme işaretleri… Eğlenmekten yorgun düşme imaları… Hepsinde hain bir “kıskananlar çatlasın” havası! Fakat dikkatli gözlerden hiç kaçmıyor: Düşülmüş tek bir notta, internet ortamında başkalarının paylaşımına açılmış tek bir fotoğrafta bile “neşe”den eser yok! Eğlenmek gitgide neşesiz bir hal alıyor çünkü!

Bizim böyle kanıtlarımız olmadı hayatta. Bize her şeyi yüreğimizde saklamayı öğrettiler, kalbimizi kıran olduğunda yüreğimizi kilitleyip anahtarını denize atan şiirler yazardık, fotoğraf dediğin üç ya da beş tane olurdu o da dijital ortamda silinebilen cinsten değil.

Ben fotoğraf saklayabilenlerden ya da sevenlerden değildim. Bugün hala arkadaşlarımın albümlerinden seyrediyorum kendimi.

Kendini fotoğraf albümü yerine gözlerimde ve anılarımda arayanların ve hiç de zorlanmadan bulabilenlerin buluşmasıydı bu akşam.

– – – – – – – – – – –
Saatler geçtikçe kadınların makyajlarının ardındaki düşkün bakışlar belirginleşiyor, takatsiz ve yorgun bakıyorlar hayata, erkekler bunu görmüyor, ilgilenmiyorlar da. Çaresiz, yalnız ve yolunda gitmeyen hayatlarını saklamış, gerçekte nasıl bir şey olduklarını unutmak istercesine kendilerinden uzaklaşmış kadınlar… Yaptıkları makyaj sanki bir ayıbı örter, suçluyu saklar gibi. En güçlü, en vahşi, en ilgi çeken olmak üzere hain bir anlaşma var aralarında.

Sevgiyi diline pelesenk etmiş ancak sevmeyi bilmeyen insanlar oluverdik. Kadınlara bakınca bunu görüyorum, erkeklere bakınca bunu görüyorum. Belki de gece kulübünde gördüğüm suretler bunun yansımaları. Sevgisiz insanların, neşesi kaçmış eğlence okyanusunda geziniyor gözlerim.

Haksız da değiller belki ya da en hafif haliyle suçlu olmayabilirler. Sevmek öğrenilen bir şeydir, birilerinin öğretmesi lazım. Tek tek göstermesi lazım. Gördüğümüz ve görmediğimiz her şeye önce inanmayı, sonra sevmeyi öğrenmemiz lazım.
Herşey hafif olabilir, hafife alabilirsiniz günlük hayatı hatta hayatın hepsini; lakin “sevmek ağırdır”. Uykuları kaçırır, uyanıklığı sarhoşluğa çevirir…

Oysa modern insan her şey hafif olsun istiyor, sevmek bile!… Çoğu tarif edemiyor, çok sevdiği, vazgeçmeden kalbinde saklamak isteyeceği bir şey gösteremiyor. Mümkünse sadece sevilmek istiyor. Ancak ayrılık acısı çökünce, terk edilince, özleyince farkediyor ki, seviyormuş; önemseyerek değil de “ihtiyaçtan”… Ancak o zaman farkediyor ki, vakit hiç de iyi geçmiyor!

Çağın trendleri ve popüler kültür kulaklara şöyle fısıldıyor; Vakit iyi geçmeli… Bu rastgele bir deyim değil. Gençler anlamını gayet iyi biliyor. Mutluluk, güven içinde yaşamak, özlemek… Hayır bunlar değil! Mutluluk arayınca mutsuz oluyorsun çünkü… Güven içinde olmayı isteyince sorumluluklar, yükümlülükler peşi sıra geliyor ve altlarında eziliyorsun…

– – – – – – – – – – –
Ve özlemek… Özlemek gündelik hayatı sekteye uğratan bir tür zihin sancısı… O zaman en iyisi “iyi vakit geçirmek” deniyor. Bu yüzden günümüzün bütün “aşka benzer” ilişkileri ağır darbeler alıp sonunda yere seriliyor. Çünkü gözü başka bir şey göremeyecek kadar âşık değilse insan sevgilisiyle değil de, arkadaşlarıyla birlikteyken daha “iyi vakit” geçiriyor. Arkadaşlıkların atmosferi sevgililerinkinden daha ferah… Arkadaşlıklar çok daha eğlenceli, uzun ve kalıcı bir ilişkiden… Hatta kimi zaman arkadaşlığın sosyal erotizmi sevgililiğin mızmızlığından çok daha çekici… Tek başına aşk bayrağı açmak, sevgili olmanın eşsiz güzelliklerini övüp durmak, şarkıları şiirleri yardıma çağırmak bu gündelik gerçeğin üstünü örtemiyor. Nasıl oluyor da, “seni seviyorum”lar bir süre sonra ve iç burkucu biçimde “beni boğuyorsun”a dönüşüveriyor? Uzun ve acıklı bir hikâye…

Tekrar disko ışıklarıyla yarı aydınlanan “özel” giyimli insanlara bakıyorum. Birçoğu için gece aynı kordinatta sonlanıp sabah birer yalnız kalp olarak uyanacaklar, “arkadaşlık”larına kaldığı yerden devam edecekler.

– – – – – – – – – – –
Dostlarla suç ortaklığı yaptığımız masanın yaşı 17 olmuş, Ankara’dan gelip yüreği serçe gibi atan küçük kızın gözlerinin etrafında izler oluşmaya başladı. Dostluğun içinde kaldığın zaman sözler boş değildir, boş konuşmaz dostlar, hafif kör olurlar, gözlerin etrafındaki izleri görmeyecek kadar. Dostluk ağır bir şey, zorlar insanı! Ve dostlar da tıpkı âşıklar gibi tehlikeli alanlarda dolaşmayı sever, göz kenarlarında değil, göz bebeklerinde yaşarlar… O yüzden dost mektupları “iki gözüm” diye başlar… Dostunuz ölse de dostluğunuz yaşar, sizin pusulanızdır o.

İnsan sevdiklerini -ne yazık ki- hırpalar… İnsan sevdiklerinin sınırlarını aşmak, her şeyi konuşmak, tartışmak ister. Dost acı söyler. O “acı söz” denilen şey hakikatin dile getirilme çabasıdır çünkü.

Artık arkadaş sohbetleri “bana yalanlar söyle, yeter ki güzel olsun” ilkesine göre biçimleniyor.
Güvenmek yok artık, güvenlik var! Omuz omuzalığın modası geçti, şimdi taraflardan sadece birinin ötekine sırtını yaslaması var!

Dostluğu aramak yerine okeye dördüncü aramak daha kolay ve çekici geliyor bize… Akşamları kafayı yastığa koyduğumuzda bir an bile “nereden geldik, nereye gidiyoruz” diye sormadan yaşıyoruz.

– – – – – – – – – –
İkinci yarıda anladım ki bize ilkokulda dağıtılan sözlükteki kelimelerle hayat arasındaki şiddetli geçimsizlik devam ediyor.

Gecenin ilk yarısında Ahmet’in masadaki Sadri Alışık cümlesi geliyor aklıma:

“O, değişen toplumsal değerler içinde güzelliğe tutkun, umutlu, yaşama sevinciyle dolu, dürüstlüğü ve doğruluğu özleyen insan tiplerini oynardı”…

[adrotate banner=”35”]

Dikkati Çekenler

68 Yorum

  1. siz büyümüşsünüz 🙂 güzel güzel büyümüşsünüz 🙂

  2. sevgili Seçil, senin İstanbul’da olmadığın benimse İstanbul’u beklediğim bu hafta sonunda seni bana yakınlaştırdı. Kalemine sağlık.

  3. Hepimiz çok sıkıldık, haklıydın, akşam orada bitmeliydi.

  4. Ben maalesef kırk yılda bir geliyorum İstanbul’a. Ama iyi ki sizler varsınız, senin yerin apayrı zaten. Bence yine de güzel akşamdı, sizleri gördüm. Gecenin ikinci yarısına gelince, senin güleryüzlü dostluğun ve ardı ardına patlattığın espriler “ohh bee iyi ki dostlar var” dedirtti.

  5. Altı çeyrek sancısı benim için en favori yazınızdır. Şu gülüşünüzü hakikaten çok merak ettim bu arada 🙂

  6. siz de gece hayatındasınız arkadaşlarınızla ama tarzınız biraz farklı sanırım.

  7. eksik yazmışsınız sadece bakışları değil kıyafetleri de mezarlıkla yatakodası arasında geziniyor.

  8. içinden neşesi kaçmış eğlenceler !!!!! Siz bir söz sihirbazınız madame:))))

  9. Uzun zamandır bakamamıştım yazılarınıza. Çok güzel yazılar yazmışsınız, bu yazınız çok anlamlı. Kitap yapmayı düşünmez misiniz?

  10. Hiç özlemedim seni
    özlemek dostluktandır
    dostumdan da öte bulmalıyım seni…

  11. #1623534
    entry adresi
    yazarın web sayfası
    şikayet et
    yazdır
    çevir
    w tavsiye !?

    13.dostun aldatması ile sevgilinin aldatması arasında da ciddi anlamda bir fark vardır. birisi aldatır sizi sadece şaşırtır. diğeri aldatır belkide ağlatır.

  12. Dostluk… 20.dostluk bakidir, araya zaman da girse, mesafeler de girse gördüğün an kaldığın yerden devam edebildiğin kişidir. Sevgili için aynı şey geçerli değildir. Pek çok sevgili girebilir hayatına insanın, doğru kişiyi buluncaya kadar ama dostun gerçek dostsa eğer hayatının demirbaşı, olmazsa olmazıdır.

  13. Seçil SÖKMEN ile kadının tarifini yapmak mümkündür. Sever ama sıkmaz, çooook eğlencelidir, kendinizi onun yanında hem bir prens gibi hem de bel lastiği sıkmayan pijamayla yalınayak dolaşıyor gibi rahat hissedersiniz. Herkese değer verir, aptal kadın kaprislerinden öyle uzaktır ki hep onunla zaman geçirmek istersiniz.

  14. Kadının güle benzemesi gerektiğine karar verdim sonunda.Kadının hası güle benzer.Rengiyle,kokusuyla,dikeniyle gidin o kulüplere bir tane gül görüyormusunuz.?

  15. Bazen öyle bir bakar ki, hele bir de bazen öyle bir susar ki, bin tümceye bedeldir, bu bakmalarla susmalar. Bu kadın üzülmeyi de bilir, aglamayı da,kızmayı da ama üzmemek lazım,ayrıca kızdırmaya da gelmez. Kimi tarif ettim acaba? O akşam bütün işini gücünü bırakıp bizi kırmadığın için çok teşekkürler sevgili Seçil. Yazıya gelince on numara olmuş 🙂

    Gerçek bir kadın ezik durmaz.Kambur yürümez,dimdik durur,kendine saygısı güveni vardır.Erkegine can yoldaşı olur,destek olur,onu dinlemeyi bilir.Bazen utangaç olur,bazen ürkek.soguktan ya da yalnızlıktan korkabilir,kadın…

  16. Hakket bizim niye hiç fotomuz yok yaw? Gerçi benim facebook ve twitter ım da yok o ayrı 😛

  17. Vakit o kadar da iyi geçmiyor dediniz ve beni kalbimden vurdunuz. Katılıyorum siz bir söz sihirbazısınız 🙂

  18. Bizim böyle kanıtlarımız olmadı hayatta. Bize her şeyi yüreğimizde saklamayı öğrettiler, kalbimizi kıran olduğunda yüreğimizi kilitleyip anahtarını denize atan şiirler yazardık.

    beni o kadar geriye götürdünüz ki?

  19. sizin tarzınızı jeanne cordelier’ye benzetiyorum. Kendisi Etiyopya’da yaşıyor, aman siz de taşınmayın bu nasıl yaşayacağımıza bir türlü karar veremediğimiz memlekette.

  20. İnsanlarımızın beğenilerini ve yaşantılarını kendi arzuladıkları bir dünya görüşü çerçevesinde şekillendirmek için ellerinden geleni yapan medya baronları sanırım hepimizi uyuşturdu, niye eğlendiğimizi unuttuk, eğlenince insana hayat güzel gelir, halbuki biz daha eve gelirken yorulan insanlar olduk. Sizin bir sözünüz vardı “gece de gündüz gibi programlanabilir birşeydir, neyi neden yaptığını ve nereye gittiğini, hangi amaçla gittiğini bilip daha sonra ağlayarak eve dönmeyeceksin”. Ya da buna benze rbirşey

  21. Siz deforme kafataslarından bahsediyorsunuz. Ne işiniz var sizin onlarla allahaşkına?

  22. Neler neler yapmaz uyanmış insanın Yüreği! Tüm Dünyayı değiştirir, tüm hayatı yeniler.

  23. kadınlar adamlar için o kadar kolay durumdalar ki adamlara kızamıyorum bile. Hatta çok ısrarcı oluyorlar kadınlar.

  24. Çok sevgili Seçil’ciğim. Dile kolay hakikaten 17 yıl olmuş, hatta kadınlarda selülitler, erkeklerde göbek olmaya başlamış hafiften. Bizi uzak diyarlardan getirip de dost evinde ağırladığın için çok sevgiler. Bülent ve benim için de nefis bir akşamdı. Gecenin ikinci yarısı için tespitlerimiz seninle aynıdır.

  25. Sevgili Seçil, sen toplasana şu yazılarını bir kitapta. Bak yorumcular da aynı şeyi yazmışlar. Çok teşekkürler, akşam nefisti. İkinci yarı için de Aylin’in belirttiği gibi düşüncemiz seninle aynı yönde. Yaşlanıyoruz belki de. Belki de kültürel bir deformasyon bu. Bizler Ankara’dan gelme olunca belki bize uymadı bu işler geçen 17 yıla rağmen.

  26. Sadri Alışık’ı pek fazla insan enterese etmez, o da demode olmuş tiplerden sayılır. Sağolun hatırladığınız ve hatırlattığınız için.

  27. ben ara vermenizi anlayabiliyorum. hayattan beslenip güzel yazıyorsunuz, kaleminize sağlık.

  28. ayvalık ayvalık yorumcusunu anlayamadım o şifreler falan nedir?

  29. nasyonel türk’ü boşverin, burada yazın. bu yazılar bir harika. Ata özkaya ile bi yazı daha patlatırsınız yakında herhalde.

  30. çok özlemiştiiiiiik. tatil olmasına rağmen ve herkes İstanbul dışında olmasına rağmen yorumların sayısına bakılırsa bize haksızlık ediyorsunuz az yazarak SN. SÖKMEN!

  31. valla kimse yanlış anlamasın ama bence sizin güzelliğin ötesinde bir anlamınız var. Bir başka dünya işte ben tanımlayamıyorum.

  32. ya öyle bi yazıyosunuz ki içimdeki kurumuş sözcük ağaçları yeşeriyor. “işte” diyorum “bunlar benim içimi kemirenler”

  33. birkaç yorumcu var sizinle tanışmak isteyen, aynı masada oturup sohbet etmek isteyen. Ben onların ilk seferinde hayal kırıklığına uğrayacağını düşünenlerdenim. Bence onlar masaya oturacak ve “aaa hiç de umduğumuz gibi değilmiş” diyecekler, sonra sizin cümleleriniz pelesenk olacak ağızlarına, onları tüketince bir daha görmek isteyecekler. Başka masalara oturacaklar, doymayınca anlayacaklar kim olduğunuzu. Zaman içinde öyle değerli olacaksınız ki kendileri bile şaşıracaklar ilk günün sıradanlığına. Çünkü maskesiz oturuyorsunuz her masaya ve çıktığınız her insan karşısına. Hızlı ve süslü ruhlara alışmış insanların hızlarını yavaşlatmaları zaman alıyor. Bende böyle olmuştu. Bu yüzden ben sizi bulmadan kaybedenlerdenim.

  34. sizin kanıta ihtiyacınız yok ki. o kendisine gelememiş, kendisini bulamamış insanların çabası. siz yaşarsınız geçer ve biter. doğru rotadasınız sayın yazar.

  35. pazar sabahı kalkıp beşiktaş haberlerine bakarken gözüm yazınıza ilişti, ben uzun zamandır sizi göremiyordum buralarda. Hoşgeldiniz tekrar.

  36. Ata ÖZKAYA bu sefer şiirle değil de hikayenin içinden seslenmiş bize galiba

  37. İkinci yarıda anladım ki bize ilkokulda dağıtılan sözlükteki kelimelerle hayat arasındaki şiddetli geçimsizlik devam ediyor.

    Sizin tabirinizle sizi anlatacağım. Dildeki her sözcüğü anlamının dışına çıkarmadan dilinizin üzerinde şeker eritir gibi eritmişsiniz. Yine defalarca okunacak bir yazı bana göre.

    Ata Özkaya’yı bu kez göremedik yoksa masada mıydı?

  38. Gözlerinize, kalbinize ve düşünce kalitenize bayılıyorum, hatta ölebilirim.

  39. Seninle arkadaş olmanın ve zaman geçirmenin ayrıcalğını yaşayan bizleriz. Bir klişe değil doğru bir tesbittir.

  40. Boğaz’ın serin sularına karşı dostlarla sohbet bir başka. Masa güzeldi, sohbet on numaraydı, ve sen hala gülen gözlü, güzel enerjili kadınsın. Yazı ve bize ayırdığın zaman için binlerce teşekkürler.

  41. senin yazılarını okuyunca çok özlediğim bir yemeği yemiş gibi oluyorum, hem karnım hem ruhum doyuyor anlayacağın 🙂

  42. tabi sizin her cümleniz bir yazı olacak nitelikte ben de emekli bir asker olarak diyorum ki bu dümdüz ve dupduru duruşunuzla sonsuza kadar yaşasanız!!! Allaha emanet olun.

  43. bahsettiginiz tipler tum dunyaya yayilmis vaziyette..globallesme ayni zamanda yeni bir kole-tuketici sinif yaratti sanirim..ozgunlukten uzak, tek tip ve neredeyse ozdes kisilikler..10 numara bir yazi..tesekkurler..

  44. on numara bir yazı yine. Kitap yapın diyorum. Kitap yapın da artık ekranlardan başvucu kitaplığına geçiş yapın.

  45. Daha önce de birkaç yazınızı okumuştum, hepsi çok güzel, bu yazınız içimizdeki herşeyi kağıda dökmüş.

  46. Camille Claudel tarzında yazılar artık yazmıyorsunuz. Neden ama? Ben biyografilerinizin tarzını da çok değişik buluyorum.

  47. merhaba tanışma toplantıları düzenlemeyi düşünür müsünüz?

  48. herşeyi o kadar yerli yerinde ve o kadar sihirli kelimelerle anlatmışsınız ki beyin diyagramınızı merak ediyorum. Siz bu dünyanın insanı değilsiniz bana göre.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu