Gündem

Medeniyet Dediğin Tek Dişi Kalmış Canavaaaarrrrr……

Başlığın özelliği var, düzeltme yapmak içindir…. Resmiyette olmasa da, bilgilerinizde..

Bir dönem Yeşilköy’de oturdum. Cumartesi – Pazar oldu mu kaçardık semtten. Çünkü aklınıza gelebilecek her türlü insanın elinde mangal, kucağında karpuz, lastik top, şıpıdık terlik, çantasında şişler ve etlerle bahçeleri ve parkları et, mangal kokusuna boğdukları, yaptıkları piknik sonrası kırık rakı ve bira şişelerini, karpuz kabuklarını, ekmek kırıntısı, meyve kabuğu ve yanmış mangal kömürü küllerini parklara bırakıp, üstelik bahçelerde binbir özenle yetiştirilmiş çiçekleri de toplayıp evlerine kaçtıkları saatlerde ancak girebilirdik evimize…

Hep merak ettim, bir yaprak gölgesi dahi bulunmayan, çimen boyu iki cm.yi geçmeyen, azgın güneşin altındaki bir vahada, deli gibi rakı içmek, teypte arabesk müzik çalarak efkarlanmak, o sıcakta mangaldaki eti yemek, leş gibi ter, alkol ve et kokusuyla karışmış vücudunun kokusunu etrafındakilere zaruri koklatmak, kolsuz ve göbeğine kadar inen, terden ıslanmış bir atlet ve paçalı dona benzer pijama giyip halay çekmek, güreş yapmaktan keyif alma durumu hangi hayvanda var acaba? Bu soruyu böyle sorunca hayvansever ve hassas bir dostum kızdı, hayvanlara hakaret ettiğimi düşündü…

Hepsi öyle değil diyen mi var? Kot pantolon ve t-shirt giyince vücudunun kokusu ve dinlediği müzik değişiyor mu keferenin?

Şimdi benzer şeyler Bebek’te.. Tam olarak manzara bu olmasa da, sesi sonuna kadar açılmış müzikli arabalar, fahiş fiyatlı otoparkların görevlileri ve korna sesi, egzos dumanı Bebek’i gidilemez hale getiriyor.

Bebek Beşiktaş ilçesinin gözde semti… Bebek Koyu, İstanbul’u İstanbul yapan yerlerden biri… Küçücük bir semt, bu kadar insan ve araç trafiğini, gürültüyü taşıyamıyor. Bebek’e araç park etmeyi yasaklayacaklar diye bekliyorum yıllardır ama nafile…. Bebek’e gelmek isteyenlerin ya araçlarını bırakmaları ve deniz ve kara toplu taşımacılığını kullanarak gelmeleri, en azından belirli bir havzadan sonra girememeleri gerekiyor, umarım belediye yeni dönemde bunun için birşeyler yapar..

Bar ve restaurat işletmecileri tarafından kaldırımlara atılmış sandalyeler, kaldırımlara yüksek fiyatlarla parkedilen arabalar, yürünemez kaldırımlar bebeğin bütün güzelliğini, bütün sükunetini gölgeliyor.

Bebek’te oturanların neler hissettiğini anlayabiliyorum. Önünde ızbandut gibi korumaların beklediği ve bir takım şartlara sahip değilseniz giremeyeceğiniz gece kulüpleri, zincir kahve dükkanlarının yeri değil ki Bebek…

“Bebeğimle beni Bebek Parkı’nda çekin lütfeeeeennn, orası çok havadar (havalı demek istiyor) oluyoooo” diye bin beşyüz tane paparazziyi peşine takan eski manken yeni sonradan görme varoş gülü annelerimizin gezdiği ve kendince piyasanın değişiğini yaptığı bir park değil ki Bebek Parkı.

Gayrimüslüm güzelliğin yaşadığı ve güzelleştirdiği, yaşamak için tercih ettiği nadir semtlerden. Yoksa oradan da mı kovmayı düşünüyorsunuz arsızlığınız ve gürültünüzle? Hiç şaşırmam…

Sahilinde yürümek neredeyse imkansız hale geldi. Eline her oltayı alan, delinin şeyini bellediği gibi gece – gündüz bebek sahilinde. Sahilde yürümeye çalışırken saçına olta iğnesi takılan, en azından kendini bundan sakınınları mı, kafasına olta kurşunu yiyip yaralananları mı istersiniz? Ay şimdi kulağım koptu, eyvah oltacı burnumu götürdü diye üzülenler mi? Daha neler neler…

Ankara’dan İstanbul’a göçtüğüm 1994 yılından bu yana Bebek’e ait olan esnafları sayarım size. En eskisi Meşhur Bebek Badem Ezmecisi, Bebek Oteli ve barı, Bebek Balıkçı fiyatları el yakan Bebek Manavı, Şarküteri, Bebek’e ait olarak sayılabilecek sonradan gelme mekan ise Divan Bebek Brasserie ve rahmetli Çelik Gülersoy’un kazandırdığı sahildeki çay bahçesi.

Bunun dışındakiler Bebek’in gecekondu esnafıdır ya da Bebek’in şöhretinin üzerine gecekondu diken esnaftır. Bebek’in centilmenliğine, sükunetine, görgü anlayışına yakıştıklarını düşünmüyorum. Zaten davranışlarıyla, nezaketten uzak duruşlarıyla kızılderilileri katletmeye gelen “beyaz adam”lara benziyorlar…

Bu zibidi barlarını bilirsiniz de, Bebek Otel’in içindeki harika L’ambassador Restaurant’ı bilir misiniz? Epey eskidir o da. Amerikalı kahve zinciri ve pileyboy (sizin dilinizde yazdım) görebileceğiniz bar hırtlıklarına rağmen bütün asaletiyle boğazın kenarında, yemekten anlayan müdavimlerini ağırlar.

Neden bir yeri de bozmadan sonsuza dek korumayı bilmiyoruz ya da istemiyoruz?Neden hep almakla övünürüz de yapmakla övünemeyiz? Ne alaka mı? Hep almakla övünürüz ya, “düşmanlardan aldığımız” ve bozduğumuz şehirlerle…

Amaaan allahısen, benimki de laf değil mi?

29 Mayıs’ta İstanbul’un fethini kutlamaya çağıran zihniyete sesleniyorum… Kim anlayacak yahu? Zamanında cebren aldığımız ve güzelletirmek yerine çöplüğe çevirdiğiniz bir şehirde neyi kutladığınızı anlamadım. Sarsak insanlara Yeniçeri cübbesi ve kavuğu giydirip, yeniçeri marşı okutmak komik olmuyor mu? Muassır medeniyet seviyesinin anlamını ve gereğini öğrendikten sonra gidip bi daha seyredin…

Bazı okuyucular “elitist” olduğumu iddia ediyorlar gönderdikleri e-mailde, hayır değilim.. Reddederken de samimiyim. Doğruyu savunmamın ve yanlıştan rahatsız olup dile getirmenin sizin terminolojinizdeki karşılığı bu ise, beyninizin yerinde duran karbonhidrat topunun baharla birlikte filizlenmesi ve kablolarınıza dolaşması doğaldır.

Dikkati Çekenler

11 Yorum

  1. Bebek’in sizden daha önceki halini de bilirim. Bir sayfiye yeri idi. Bir adabı, izanı vardı. Artık maalesef yok. Ben de bir an önce park edilmiş arabaların Bebek’ten kaldırılmasını istiyorum. Keyifle gezmek, dinlenmek ve eski Bebek’i görmek istiyorum. Mankenler de peşlerindeki düzmece paparazzilerle başka yerde dolaşsınlar. Ama mümkün mü? Değil. Bir araba parkına 15 YTL verilir mi allahaşkına?

  2. Bebeğe artık gitmek istemiyoruz. Sizin saydığınız nedenler yüzünden tamamen koptuk. Benim çocukluğum orada geçti size geçmiş senelerdeki Bebek’i anlatmak uzun sürer siz bize tercüman olmuşsunuz. Teşekkürler.

  3. Nihayet Beşiktaş’a ait birşey yazmışsınız. Yazılarınızı keyifle okuyorum ama biraz daha fazla Beşiktaş’la ilgili yazı yazmanızı bekliyorum. Beni hatırlamasanız da aynı mahallede oturuyoruz, ve hatta aynı sitede 🙂

  4. Beşiktaş çarşısı vardır, bir beşiktaşlı olarak geziyor musunuz orayı? Ha bire bebek levent etiler yazıyosunuz.

  5. İstanbul’un fetih gününü kutlayan, kendi anadilini bile konuşup kullanmaktan aciz insanlarımızın kaçı, Fatih’in 6 yabancı dil konuşabildiğini biliyor merak ediyorum. Aldığı şehri hızla imar edip, güzelleştirmeye çalışan Fatih’e ne kadar yakışıyor ondan sonra gelenler…Sanırım bu tüketim çılgınlığı devam ettikçe güzellikler bir bir kayacak ellerimizin arasından..

  6. Sayın Uğur Solak gibi okuyucular hala geçmişte yaşıyorlar. Fatih Sultan Mehmet’in bu şehri aldıktan sonra yaptıklarını da bir zahmet kitaplardan okuyuverin islam adına yapmadığı rezalet kalmamış bu şehre. Yukarıda anlatılan özü kaçırmışsınız. İstanbul keşke bizde kalmasaydı. Ben vize alıp görmeye razıydım en azından güzel birşehir görürdüm. Şimdiki halinden utanıyorum.

  7. Evet İskeçeli Kadir denilen , hilkat garibesinin yazısını okuyunca dehşete düştüm.. Bu memlekette bu tür yaratıkların olduğunu bir kez daha görmüş olduk…Okuduğun kitaplar hangileri acaba, sanırım kendisi iskeçede dejenarasyona uğramış ve Bulgar,Yunan, Türk kırması saçma sapan bir soydan geliyor..

  8. Sayın İskeçeli. Geçmişte yaşamak diye birşey söz konusu değil. Ayrıca bazı olayları o günün koşullarına göre değerlendirmekte fayda var. Geçmişimizin iyi ve kötü yanları her neyse hepsi bize ait ve bunlardan kaçamayız. Ancak bize medeniyet taslayanlardan çok daha temiz bir geçmişimiz olduğu da kesin. Amacım asla bir polemik yaratmak ya da sizin düşüncenize saygısızlık etmek değil. Sadece bir parantez açmak için söylüyorum. Fatih şehrin teslim edilmesi için birkaç kez girişimde bulunmuştur. Teslim edilmeyince ve savaşla alınınca, o günkü geleneklere göre şehrin 3 gün yağmalanmasına izin vermek zorunda kalmıştır. Çünkü o dönemde Fatih’in bile önüne geçemediği bir çeşit kuraldı bu. Çok da direnmiştir olmaması için. Ve tabiki o esnada yaşanan tüm olumsuzluklarda bizim tarihimizin bir parçasıdır. İstanbul’un bugünkü halinden sizin kadar bende rahatsızım. Size Zülfü Livaneli’nin Engereğin Gözündeki Kamaşma kitabını tavsiye ederim. Mükemmel bir tasvir o döneme ait.

  9. Demek ki Beşiktaş ilçesi ile ilgili ne kadar da çok sorun varmış ve bizler ne kadar doluyuz bu konuda. Bu gazeteyi yayınlayanların bu konudaki sivil toplum hareketlerini de bekliyoruz. Hepimiz oluşacak Güzel Beşiktaş ilçesi için sivil toplum hareketlerine destek verelim. Bu gazete de daha verimli kullanılabilsin. Sn. Sökmen’in bir yazısı ile ne kadar çok şey konuşulmuş (bir kısmı boş konuşma olsa da!!!). Gazetenin moeratörüne ve yazarlarına seslenelim. 3 tane spor yazarının yanında bu tür yazılara ağırlık verelim.

  10. Seninle tamamen aynı kader ve aynı düşünceleri paylaşıyoruz. Bir başka konu da belediye yetkililerinin duyarsızlığı. Belediyelerde daha kalifiye ve neyi neden yaptığını bilen insanlar görmek istiyoruz.

  11. ben de bir bebek sakini olarak yazdıklarınıza katılıyorum. çocukluğumun geçtiği bu semt yaşanmaz hale geldi. bebek, bugün gördüğünüz bebek değildir, eski romantik halini geri istiyoruz inanın tüm bebek halkı olarak.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu