HaberSpor Haberleri

Beşiktaş ve 2010

Teoman AkbenBeşiktaş beklendiği üzere şampiyon oldu. “Beklenmesi” bu anlamıyla bir yana, şampiyonluğun ne kadar ‘uzun beklendiği’ de Denizli’de sahadaki, İstanbul’da havaalanındaki, Beşiktaş’taki ve son olarak da İnönü’deki kutlamalardan anlaşılıyordu. Bir sonraki sezonun sonuna kadar, ‘şampiyon’un ismi, ünvanın sahibi, artık Beşiktaş.

Tacın çok tarafı konuşuldu. Şampiyonluğun yaşattığı ilkler, olayın Mustafa Denizli’nin şahsi istatistikleriyle görüntüsü, şu bu. Hep rakamlar, sayılar ve işin istatistiği. Oysa bu şampiyonluğun vermesi gereken mesaj, bu şampiyonluktan anlaşılması gerekenler üzerine konuşacak çok şey var. Ancak henüz bu konuda fikir yürütemeyecek kadar sevinç sarhoşluğunda hala Beşiktaş. Belki ben çabuk ayıldım.

Beşiktaş 2009 şampiyonluğuna “birkaç yılı daha çöpe atma kredisi veren bir pansuman” olarak mı bakıyor, yoksa bir devrin başlangıcı, arkasını getirmek zorunda olduğu bir başarı olarak mı, şu anda aslolan budur. “Nasıl olsa şampiyon olduk, iki sene başımız rahat, vuralım İnönü’ye kazmayı, vuralım takımı yollara, bu sene onuncu olsak da dert değil” diyecek midir; “Oradan buradan gelecek paralarla açıkları kapatalım, carimizi sıfırlayalım, bunun dışında pek açılmayalım, bir daha nerede bulacağız böyle girdiyi” hesabına girecek midir; kadroya gelecek iyi tekliflere atlayıp, kendisi aynı tekliflerle gitmekten kaçınacak mıdır Beşiktaş, başta söz ettiğimiz merakımızı giderecek olan cevabı, bu uygulamalar sonrasında görebileceğiz.

Rakiplerin, özellikle teknik direktör hamleleriyle, 2010’u Beşiktaş için son derece zorlaştıracağı ortada. Kadrolarındaki star isimlerin, geçtiğimiz seneyi uyum devreleri olarak kullandıkları düşünülürse, bu sene çok daha verimli olacakları da kahin olmayı gerektirmeyen bir öngörü. Dolayısıyla Beşiktaş’ın işi, yeni sezona şampiyonluk rehaveti ve doygunluğuyla girmese bile zor. Bu yüzden sezona çok ciddi planlar ve çok iyi hazırlanmış bir yol haritasıyla girmesi gerekiyor takımın. Kaldı ki ekonomik açıdan rahatlama, 2010 sezonu da şampiyonlukla kapatılsa bile 2011’e de ihtiyaç duyan bir süreç.

Kısaca, Beşiktaş’ın artık daha makro düzlem prensipleriyle yönetilmesi, bir şov değil, bir gereklilik. Beşiktaş yönetim kuruluna bakıldığında ise, vizyonerlik anlamında bu konuda çok müsterih olmak çok mümkün değil. Geçtiğimiz sezon sadece takımın, taraftarın, medyanın değil, kendilerinin de kolayca Mustafa Denizli’nin vizyonu ve karizması altında kalışı bunun son örneği. Bugün hiçbir kulüp, bünyesindeki enstrümanlar tarafından bu kadar sık ve kolay gölgede bırakılmıyor. Yakın geçmişe bile baktığımızda, görüyoruz ki bu Beşiktaş’ın devamlı karşı karşıya kaldığı bir problem. J.B. Toshack, Jean Tigana, Sergen Yalçın, İlhan Mansız, Pascal Nouma, Çarşı, Mustafa Denizli, hep devirlerinde marka değeri olarak Beşiktaş’ı sollamış kişi ve oluşumlar. Dolayısıyla “Kimse Beşiktaş’tan büyük değildir” klişesi iyi işleyecek, kulübün kasıtlı olmaksızın da olsa Beşiktaş’ın da üzerine çıkacak gibi duran enstrümanı önce yönetimin karizması ve vizyonerliğine çarpacak dönecek, Beşiktaş’ın en karizmatik halkası yönetimi olacak ki, bunun diğer büyük takımlarla olan mücadelede yaratacağı avantajı düşünüp hepimiz gözümüz arkada kalmadan bakalım önümüze.

Olmaz denenler oldu; bakarsınız bu da olur.

Dikkati Çekenler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu