HaberSpor Haberleri

Tepki Sanatı

Teoman AkbenAziz Yıldırım’ı özlemişiz. Eskişehir maçı sonrası bildiğimiz görüntüler vardı yine Fenerbahçe cephesinde.

Güzel olmuyor. Kabaca yirmi beş milyon taraftarı olan bir kulübün başkanının, maç sonu gazetecileri “Gelin” diyerek başına toplaması ve tek tek pozisyonlara girerek feryat figan değerlendirmede bulunması, nerden baksanız yakışıksız. Bu yaş ve konumdaki insanların, olayların sıcaklığıyla demeç vermenin sakıncalarından bihaber davranması, daha da ilginç. Maç tansiyonu içindeki futbolcuya, yaptığı itiraz, gördüğü kart için kızıyoruz, ama o etkiyle, tepki hakkı arasındaki süre bazen en çok üç saniye. Ortadaki sağlıklı düşünmeyi zorlaştıran anormal fiziksel yorgunluk ve oksijen eksikliği de cabası. 20-25 yaşın deneyimsizliğine, heyecanına hiç girmiyorum. Yöneticinin etki-tepki süresi şansı ise, maç ile röportaj arası süre itibariyle en az on dakika. Fiziksel yorgunluk, ‘sıfır’, yaş en küçüğünde kırk. Daha bahsedilebilecek ciddi bir eğitim farkı var çoğunda. Buna rağmen, bakıyorsun, futbolcunun çıkışları neredeyse yöneticisininkinden olgun. Nasıl olacak peki derseniz, valla Fenerbahçe bu sorunu aşabilecek gibi görünmüyor. Çünkü yıllardır ortada olan görüntü, bunun durum değil, artık yapı gereği ortaya çıktığı. Kimin yapısı bu, ortada. Bilinen konular, çok fazla girmeyelim.

Bir gün sonrası. Galatasaray bu kez. Durum bu cephede tam tersi. Fevri çıkışlarda yöneticilere nispetle daha haklı görülebilecek handikapları var dediğimiz futbolcularıyla ön planda bir takım. Arada başkanlarının yaptığı çıkışlar var, ama orada bile bir fark söz konusu, zira onların başkanları yapı değil, durum gereği tepkiler veriyor. Ne zaman hedef saptırmak gerekiyorsa o zaman. Bunu yaparken de Fenerbahçe’nin küskün agresifliği yerine daha direkt bir saldırganlık takınıyor, ki bu tutum onları Fenerbahçe kadar antipatik yapmaması açısından bile daha başarılı.
Futbolcularına dönersek tekrar, zannediyorum kulüp içinde oldukça ağır bir baskı altındalar ki, kendilerini kurtarmak için tepkiye dair neleri var neleri yoksa göstermek zorundalar gibi soyunma odasına gitmeden. “İçeri girdikten sonra başka şansımız olmayacak, son düdükle birlikte kime sarsak, kimi şikâyet etsek kârdır” mantığı. Rakibe saldırmak, hakeme saldırmak, ‘neler yaptık, olmadı’ havasında mimikler takınmak, sahayı mutlak surette mağdur ifadesiyle terk etmek. En son bu hafta, artık kendi formasını parçalayanı da gördük, bilmiyorum haftaya artık ne tiyatro kaldı. İtiraz edilenlere bakıyorsunuz, verilmeyen faul, görülmeyen taç. Belediye maçında belli ki 91. dakikada atacakları kornere güvenmişler de tek golde bırakmışlar, korner görülmeyince, Belediye’nin gollük atağını hatalı ofsaytla kesen ve aynı pozisyondaki iki penaltısını vermeyen hakem suçlu oldu bu kez de. Galatasaray taraftarının bile yediğini sanmıyorum.

Ve Kayserispor. Önce –kendilerini oraya getiren kişi kabul edilen¬– teknik direktörlerini, sonra takımın her şeyi denen Gökhan Ünal’ı, son olarak da büyük Beşiktaşlı Mehmet Topuz’u kaybettiler. Üç yıl önce “Bunlar giderse ne olur?” denecek olduğunda “Küme düşerler” denecek bu takım, bugün on beşinci haftanın lideri. Belli ki bir şeylerin doğru yapıldığı bir yönetime ve dışarıya gösterdiğinden fazlasını veren bir teknik direktöre sahipler. Futbolu şehre bir gelenek olarak oturtma yolunda çok başarılı geçirilen bir 5 senenin, kreması bir 2009 yaşıyorlar. Bakıyorsunuz, ne bir bitiş düdüğü pit-bull’ları var, ne formayı boydan boya yaran animatörleri. Tarihlerinde hiç yaşamadıkları lig ikinciliğini, bu sene yaşamaları dileğiyle.

Dikkati Çekenler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu