Gündem

İ’lâ

Hep sıkıldım sevelim-sevilelim teranesinden. Sanki o kadar kolaymış gibi, o kadar pürüzsüz, o kadar şipşak oluveren bir şeymiş gibi sevmek. Öyle değil işte. Birini içine almak, ona orada yer açmak, gövdeyi, hayatı düpedüz yeniden düzenleyen, kesip biçen bir şey.

Hadi bunu becerdin diyelim. Ya o gidince? Onun için onca zahmetle açtığın yerdeki boşluğa kim ne yapacak? Sevelim-sevilelim deyiverenler sanki bunları yaşamayan kişiler gibi.

Herkes beni istediğim kişiyi sevmeye yetkim var zannediyor ancak durum böyle değil. Evet, tarafgirim. Bir sevgiden bahsediyoruz, başka bir şeyle özetlenemez. Abartıyormuşum. Sevgimi Neden abartmayayım ki? Her şeyi, herkesi sevebilir mi insan, nadir oluyor işte. İşin şakası bir yana; bazen clichéler kurtarıcımız: Sevmenin “bende yeri ayrı” diyebilirim sadece. Hayhuyun arasında yanlış laf etmiş, üslup hatası yapmış sevdiğim biri, hepimiz gibi sırf insan oluşundan mütevellit defoları, zaafları varmış sevdiğimin de bilmem neymiş… Bunları insan olan herkes için söylüyoruz, söyleriz; konu o değil bence. Sevgi. Sevdiğimiz insanları da kolay kolay yedirmeyiz, çünkü bugün yanlış bir laf eder, bizi utandırır filan ama içindeki özü biliriz, özü güzeldir, severiz. Özellikle uzaklara gidince daha bir kendinden sayarsın onca yabancı insan ve duygunun yanında onu, onları…

Kalplerimiz geç öğreniyor sevmeyi, gittikçe daha da geç… Bulmuşum işte sevmek denen şeyi hayatta.. İçimi acıtmış, varsın acıtsın. Sevmeyince göçe yetişememiş bir göçmen kuş kadar üşüyorum işte.

Sevmek… Bir gönül meselesi sevmek… Galiba en çok kardeşimi sevdim bu hayatta… Bu dünyanın insanı değildir o.. Hep ihtiyar bir çocuktu benim kardeşim. Kardeşi olanlar mutlaka yaşamıştır bunu: Coca Cola’yı,iki bardağı yan yana getirip ince ölçümlerle eşit miktarda koyma meselesi vardı eskiden. Kola bardaklarını yan yana koyup, santim santim eşit kola doldurmaya çalıştığımız zamanlardan beri, biraz ihtiyardı. Çikolatayı kimin daha yavaş yiyeceğini hesaplarken bile hatta, biraz yaşlıydı, muz yerken meyveyi ben yerdim, o kabuğunun içini sıyırırdı. Uzun süre konuşmadı, konuşmayı uzun yıllar sevmedi. Sonra bir gün, durup dururken bir fıkra anlatarak başladı hayata karışmaya, şaşırmıştım, hâlâ da şaşırırım. O konuştuğunda. çocukluğumuzdan bahsettiğinde, tarihten, hayvanlar aleminden bahsettiğinde, Avrupa siyasi tarihinin ayrıntılarından veya kimsenin yapamadığı menemeni yaptığında … Böyledir çünkü, ihtiyardır benim kardeşim.

Benim kardeşim insanları sever, sevmenin sözlüklere girmemiş yüce anlamına uygun biçimde, bazen kendinden fazla sever… Siz istemeden sever, öyle yüce gönüllüdür. Ben hayatımda bu kadar iyi bir insan görmedim, niye bu kadar iyidir onu da hiç bilemedim. İyi bir insan olmasının yüzölçümü kardeşim olmasından fazladır bende. Bu kadar iyi olduğu için işte, o benim küçük peygamberim…. Benim kardeşimin bir derdi var oysa, dertlidir benim kardeşim. Diyecek şeyleri böğründe birikmiş kişilerdendir ve ben ne zaman ondan bahsetsem dünyanın bütün denizleri gözüme üşüşür…

Kardeşim, benim küçük peygamberim o. Hayata fit olmamış biri o. Bu hayatta bir kere şansını denemeye karar vermiş biri, bedelini çatır çatır ödeyen. Biraz ihtiyardır bu yüzden. Yaşamakla ilgili bizim gibi çoluk çocukların bilemeyeceği şeyleri bilir… İnsanlığın en can yakıcı hikâyelerini anlatır karşısına oturanlara. Önce tuhaf gelir anlattıkları, evrenin başka bir tarafından süzülmüş gibidir… Çoğumuzun sahip olduğu ya da olmak isteyeceği şeylere sahip olmak istememenin bedelidir ödediği.

Zavallı görünür ya bazıları, işte onlardan… Eğer ölümü anlamlandıran yaşadığımız sürece yaptıklarımızsa, bu konuda pek şansı olmadığına inananlardan… Kimse için ruhunun önünü iliklemeyen ve hiçbirşey için yüzünü naylon bir gülümseme ile ağrıtmayanlardan.. Kimse için, derbeder kalbinin saçakları gibi sarkan gömleğini için sokmayan… Kendisini hiçe sayanlardan, yok kabul edenlerden, görmeyenlerden. Yağmurda yürürken ıslandığını değil, küçük su taneciklerinin nasıl toprağın göğsünde masumca öldüğünü düşünenlerden… “Acı mühim değil, umut yorar insanı” diyenlerden. Herkes onda kendi yaşadığını seviyor; sor, herkes söyleyecektir. Hayatlarının yüzleşmesini onunla yaptıklarını anlatırlar. Biraz para sevenler “saçmalıyor” der onun için, bu dünyanın insanı değil o. Çünkü bu hayata dair herkesten ve herşeyden koparır seni. Kendinle bırakır, çırılçıplak.. Ne istediğini bir tek o zaman bilirsin, sana kendini itiraf ettirir.

Ben hala anlayamadım onu, bozulmamak için verdiği tek kişilik mücadeleyi, yaşlanınca belki. Bir gün kimse bu dünyada olmazsa kardeşim olacaktır ve biliyorum ki o kimselerin yokluğunu hiç hissetmeyeceğim bu kocaman dünyada. O benden farklı. Ben dağ deniz, dere tepe aşarken o sığınağından dışarı çıkmadı. Benim görüp anlayabildiğimi o gitmeden biliyordu. İşte böyledir benim küçük kardeşim…

Ben mi? Niye ağlayayım canım?! Küçük peygamberimden ne zaman bahsetsem sadece gözüme dünyanın bütün denizleri üşüşür…

[adrotate banner=”35″]

Dikkati Çekenler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu