HaberBeşiktaşBJKBJK HaberleriRöportajSpor Haberleri

Yalçın Karadeniz: “Yıldırım Demirören ve Yönetim Kurulu’na abilik yapacağım”

Beşiktaş’ta çok konuşulan bir seçimin ardından Divan Kurulu Başkanlığı’na seçilen Yalçın Karadeniz’den Ligtv.com.tr’ye çarpıcı açıklamalar yaptı.

Onursal Başkan Süleyman Seba ve eski Başkan Serdar Bilgili’nin desteğini de arkasına alan, bu ikiliyi yıllar sonra sandık başına getiren Yalçın Karadeniz, Yıldırım Demirören ve Yönetim Kurulu’na abilik yapacaklarını ifade etti.

Süleyman Seba, Serdar Bilgili, Nevzat Demir gibi önemli isimlerin sandık başına gelmesinin kendisinin başarısı olduğunu vurgulayan Karadeniz, Başkan Demirören’e önemli bir mesaj yolladı: “Divan Başkanı bir konuyu tenkit ediyorsa, eksikliğini ortaya koyuyorsa, Yönetim Kurulu Başkanı bunu kaale alır ve değerlendirir diye düşünüyorum.”

Beşiktaş Divan Başkanı Yalçın Karadeniz’in, Ligtv.com.tr Haber Müdürü Erdem Erol’a yaptığı açıklamalar:

“BEŞİKTAŞ SEVGİSİYLE DOLUYUM”

-Yalçın bey ilk sorum çok kısa ve net olacak. BJK Divan Kurulu Başkanlığı’na adaylığınızın nedenleri nelerdi?

Yalçın Karadeniz: Kendimizi bildik bileli Beşiktaş sevgisiyle doluyuz. Beşiktaş’ta uzun süre yöneticilik yaptık ve bugünlere geldik. Beşiktaş Divan Kurulu, Beşiktaşlılık duruşunu geçmişinden geleceğe tayin eden en önemli kuruldur. Bu kurulda başkanlık yapmak onurlu bir görevdir. Reddedilecek bir görev değildir. Arkadaşlarım bana böyle bir teveccüh gösterince kabul etmek durumunda kaldım. Ve meseleye soyunduk, yarışa girdik, Allah da bizi mahçup etmedi. Başkanlığı aldık.

“BENDEN ÖNCEKİLERİ KARALAMAM”
-Hayırlı olsun. Ama şunu soracağım. “Divan Kurulu, Beşiktaşlılık duruşunu tayin eden en önemli kuruldur” dediniz. Divan Kurulu’nda Beşiktaşlılık duruşunu tayin etmede bir sıkıntı mı vardı da aday oldunuz?

Yalçın Karadeniz: Bir spor adamı olarak şöyle bakarım, yönetimlere gelen her insan birşeyler yapmak için gelir. Ben geçmişi inkar ederek ya da karalayarak bir yere gelmek fikrinde değilimdir. Beşiktaş yönetimlerinde kim olursa olsun, kim gelirse gelsin, Beşiktaş’a hizmet yapmak için gelirler. Dolayısıyla benden önce bu görevleri yapan arkadaşlarım kötüdür, yanlış yapmışlardır, eksiktir, ben onları düzelteceğim diye yola çıkmadım. Herkes kendi mantalitesine göre yönetir, yani hizmetin kalitesi tartışılabilir. Orada kendi mantalitesi, kendi hayat görüşü, background’una göre hizmet yapabilirler. Dolayısyla herkes bir hizmet yapmıştır. Bundan önce çalışan arkadaşlarımıza, büyüklerimize, 100 yıllık çınarı bugüne taşıyanlara minnet borcumuz olması lazım. Biz bunu daha iyi bir noktaya götürmenin savaşını vermeliyiz. Yani geçmiş neslin şeref payını inkar edersek, bir sonraki nesil de bize aynı haksızlığı reva görebilir. Dolayısıyla benden öncekiler eksik yaptı, yanlış yaptı, onun için ben adayım, bunun için başkan oldum demeyi çok haddimi aşan birşey olarak görüyorum. Prensiplerime de uygun değil.

Dikkati Çekenler

-Bir bayrak yarışı gibi mi görüyorsunuz?
Yalçın Karadeniz: Evet bayrak yarışı gibi görüyorum. İyinin hududu yok. Bugüne kadar iyi çalışmalar yapmışlardır, teşekkür ediyoruz, minnettarız. Ama ben diyorum ki daha iyi noktalara getirmek için konuya talibim.

“İÇİMDE ÖYLE BİR ATEŞ VAR Kİ”

-Sizdeki hudutlar nereler o zaman?
Yalçın Karadeniz:  Beşiktaş Divan Kurulu’nun icra kabiliyeti yok. Yani Beşiktaş Divan Kurulu’nun görev, yetki ve sorumlulukları anayasamızda çizilmiş. Tüzüğümüzde bize ne görev verildiyse onları yapabilirsiniz. Ancak bazı insanlar vardır ki bulunduğu yerde aksiyonel hareketlerle bir şeyler yapabilir. Bugüne kadar ki spor anlayışım, çalışmalarım bana o gücü veriyor. Ben bir şeyler yaparım diye düşünüyorum. Yani şu anda çiz bunu derseniz, çizemiyorum da; ama içimde öyle bir ateş var ki, en iyi hizmeti yapacağım. O hizmet ne olabilir? Bizim en önemli görevimiz, tabii ki Beşiktaşlılık duruşunu, 100 yılı aşan bir çınarın geçmişini geleceğe, yeni nesillere taşıyan, idealist, Beşiktaş’a yakışır gençler yetiştiren hareketlerde bulunmak, çok doğrudur. Ancak burada en önemli görevlerden biri de, kulübün, derneğin ve iştiraklerinin mali hareketlerinin takibi, idari hareketlerinin takibi, varsa telkin ve tavsiyelerini Yönetim Kurulu’na getirmek ve sorgulama görevini layıkıyla yapmaktır. Esas görevimiz budur.

“DİVAN KURULU, YÖNETİME ABİLİK YAPMALI”

-Yaptırım gücü nedir Divan Kurulunun?

Yalçın Karadeniz: Divan’ın tüzükten kaynaklanan bir yaptırım gücü yoktur ama Yönetim Kurulu’nun üzerinde önemli ambiansları vardır. Önemli yaptırım gücü demeyeyim de temsil itibariyle önemli görevler ifade eder. Önemli bir manevi değerdir. Divan Kurulu, Yönetim Kurulu’na destek verdiği taktirde o Yönetim Kurulu’nun başarıyı yakalaması daha çabuk olur. Daha iyi olur. Veya yakaladığı başarıyı anlatması daha rahat olur. Eğer Yönetim Kurulu, Divan’ı arkasına alabilmişse.

-O zaman aslında Divan Kurulu’nun yönetime destek vermesi değil, Yönetim Kurulu’nun Divan Kurulu’nu arkasına alma çabası sergilemesi gerekli.
Yalçın Karadeniz: Yani olayı şöyle özetlemek lazım. Divan Kurulu, Yönetim Kurulu ile birlik içinde çalışan bir yer olmalı. Divan Kurulu, Yönetim Kurulu ile kavga eden, didişen bir pozisyonda olmamalı.

Şan Ökten olayı nedir ?

-Bu çabayı Divan Kurulu mu, Yönetim Kurulu mu göstermeli?
Yalçın Karadeniz: Arzedeyim. Ama o Divan Kurulu ve başkanı da, Yönetim Kurulu’nun ne payandası olmalı ne de ona karşı olmalı. Eğer burası akil insanların topluluğuysa o zaman oraya aydınlatıcı, yön gösterici durumda olmalı. Yani bir abilik pozisyonunda olmalı. Beşiktaş’ta özellikle son senelerde yönetimlere çok genç arkadaşlarımız geldiler. Genç insanların, delikanlı diyorlarya, kanından kaynaklanan durumlar var. Spor da bir tecrübe işi olduğuna göre, dinimizde istişare sünnet olduğuna göre, o da bir kural olduğuna göre, bunu da uygulamak lazım diyorum. Burada Divan en önemli noktadadır işte. İşte Divan buna hazırdır anlamında söylüyorum. Büyük kulüplerde beklentiler özellikle seçilen yeni yönetimlere onun yanında seçilen Divan Kurulu’na, diğer kurullara herkes kendi açısından bakarak, kendi tarafına çekmeye gayret ediyor. Kendisi eğer yönetimle kavga etmek istiyorsa, Divan’ı da onlarla kavga ettirmek istiyor. Esasında böyle olmamalı. Ben burada adil olmalıyım, ben Beşiktaşlılık duruşunu iyi temsil etmeliyim.

“BEN TENKİT EDİYORSAM, DEMİRÖREN KAALE ALIR”

-2000 yılında sayın Seba’dan sonra sayın Bilgili ve sayın Demirören dönemleri geldi. Sayın Şeref Nasır’ın sayın Serdar Bilgili dönemiyle ters düştüğü, ardından Sayın Yıldırım Demirören’le daha iyi diyalogları olduğu camiada hep konuşuldu.

Yalçın Karadeniz: Bunlar hep söylenir, yazılır çizilir. Oraya o kadar girmek istemiyorum. Geçmişi kurcalayarak bir yere gelmek istemiyorum ama olmaması gereken şeyler diye düşünüyorum. Neden? Beşiktaş’ta 2 tane başkan var. Yönetim Kurulu başkanı icranın başında. Divan Kurulu başkanı manevi tarafı daha ağır basan, temsil yeteneği ve gücü olan bir yer. Bu iki yer çatışan değil birbirini destekleyen noktada olmalılar. Yani öyle durumlar varsa talihsiz durumlar olarak değerlendiriyorum. Beşiktaş zarar görür bundan. Eğer Yönetim Kurulları icraatlarında başarılıysa, yani mali çalışmalar, idari çalışmalar ve sportif çalışmalarda başarılıysa herkesin görevi nedir; o yönetime destek olmaktır. Orada polemik olsun diye, günlük dedikodu olsun diye yapılacak bir pozisyon değil. Onlara o başarının devamı için yardım etmek gerekiyor. Ama bir yanlış varsa da onu kendi sorumluluğu ve yetki sınırları içerisinde de ikaz görevini yapmalıdır diye düşünüyorum. Bundan önce bunlar yapılmamışsa eksiklik olarak görüyorum. Ne tenkit ediyorum o konuyu, ne de ona devam ederim. Ben kendi görevimi, sorumluluğumu, yetkilerimi biliyorum. Bu sorumluluk içerisinde görevimi yapacağım. Kongrede de “Beşiktaş’ın kör 1 kuruşunun hesabını soracağımdan kimsenin kuşkusu olmasın” dedim. Bunu yanlış değerlendirenler oldu. Benim yönetime hesap soracağım gibi mütalaa edildi. Yönetimin de görevi zaten Beşiktaş’ın kör 1 kuruşunun takibidir. Ben onları neden takip edeyim? Öyle bir durum söz konusu değil. Ben her anlamda o takibin içerisinde olacağım. Yönetim Kurulu’nun görevi ne? Onlar da onu yapıyorlar. Burada birbirimize destek olursak mesele çözülmüş olur. Ben bir kavga meselesi, polemik meselesi olsun diye söylemedim. Düzenli gidişi desteklemek, yanlış gidişi ikaz etmek. Gerekirse de denetlemek. Gerekirse de sorgulamak. O yetki var bende. Onu yaparım. İcra illa sana ceza verdim anlamında değildir. Eğer bir kulübün Divan Başkanı bir konuyu tenkit ediyorsa, eksikliğini ortaya koyuyorsa, Yönetim Kurulu Başkanı bunu kaale alır ve değerlendirir diye düşünüyorum.

“SEBA VE BİLGİLİ’Yİ ORAYA BEN GETİRDİM”

-Çok ilginç bir Divan Kurulu seçimi yaşadık. Sayın Serdar Bilgili başkanlığı bıraktıktan sonra artık Beşiktaş’ın kapısından bile geçmeyeceğine dair söylemlerde bulunmuştu. Serdar Bilgili geldi oy kullandı. Sayın Süleyman Seba da geldi oy kullandı.

Yalçın Karadeniz: Ben o kanaatte değilim, yani sayın Bilgili’nin böyle bir beyanat vereceğine ihtimal vermiyorum. Beşiktaş sevgisi öyle bir sevgidir ki, Beşiktaş’ın kapısından geçmem lafını dedirtmez. Öyle geçerler ki, o kapıdan vazgeçilemez. Hiçbirimiz vazgeçmemişizdir.

-Serdar Bilgili ve Süleyman Seba’nın seçime gelip oy kullanmasını nasıl değerlendirdiniz? Bu ilgi çekti ve “Süleyman Seba ve Serdar Bilgili, Yalçın Karadeniz’e destek veriyorlar.” diye yorumlandı.

Yalçın Karadeniz: Ne mutlu. Ben müteşekkirim kendilerine. Ama bir noktayı herkes kaçırıyor. Bu kadar sene gelmemiş veya takip etmemiş insanları, buraya getirebilmek maharetini göstermiş insanların hiç mi başarısı yok? Benim de 40 yılı aşkın tecrübelerim, yöneticiliklerim ki Beşiktaş’ta yöneticilik yaptım, TFF’de yöneticilik yaptım, PFDK’da bulundum, çizgimin sapmaması elbette ki benim eski başkanlarımı buraya getirmişse bu mutluluktur. Çizgimde sapma yapmamışımdır. Ben bu Divan başkanlığına herkesten daha fazla nafi olacağıma, herkesten daha fazla faydalı olacağıma inanmışlardır ki beni desteklemeye gelmişlerdir. Bundan doğal ne olabilir. Bunu yanlış yorumlamalarına kızıyorum. Yani üzülüyorum doğrusu. Ben PFDK üyesiydim ve istifa ettim. Yani mecburiyetim yok ama Beşiktaş Divan Başkanı olduktan sonra kamuoyunda yanlış anlamaları gidermek için PFDK’dan istifa ettim. Beşiktaş kulübü Divan üyelerinde salt 30-40-50 kişiyi peşinde sürükleyecek insan yok. Yani Divan Kurulu son derece aklı başında insanlardan kurulmuş. Bunlar muhakkak ki eski başkanlarını dinlerler, söylediklerini kale alırlar. Ama şunu da bilmenizi istiyorum, Divan Kurulu hiçkimsenin piyonu değildir. Ben orada yüzde 50 farkla seçimi aldım. Yani bu insnlar bana destek verdiler. Ama yüzde 50 farkla seçimi aldığınız zaman burada benim başarımı gölgelemek için seçimden sonra başarımı küçültmeye yönelik konuşmalar bunlar. Elbette ki birisi destekleyecek. Ama bu başarıyı sağlayan faktör ne. Onları oraya getiren kim?

-Süleyman Seba’yla siz zamanında muhaliftiniz. Süleyman Seba ilk başkanlığı kazandığında siz karşı listedeydiniz ve öncesinde de Yönetim Kurulu üyesiydiniz.
Yalçın Karadeniz: Evet, evet.

-Süleyman Seba geliyor ve muhalifini destekliyor. Bu da ilginç değil mi?

Yalçın Karadeniz: Süleyman Seba aklı başında bir insan. Ben ondan önceki Mehmet Üstünkaya yönetiminin Basın Sözcüsü’ydüm, Genel Sekreteri Yardımcısıydım. Sonraki 16 yıllık Seba döneminin çalışmalarıyla ilgili en ufak bir yanlış söz çıkmamıştır ağzımdan. İyi çalışmalarını her zaman desteklemişimdir.

Ben ona doğal bir muhalif gibi gözüküyorsam da yapmış olduğu iyi hizmetleri ortadan kaldırmaz. Bugün bir Ümraniye Tesisleri’ni Beşiktaş’a kazandıran sayın Seba’nın o çabalarını kim inkar edebilir?

Seba 100 dönümlük yeri devletten kiralarken, sonra Serdar Bilgili de orada o tesisleri yaptı. Kiminle?

Nevzat Demir’le beraber yaptı. Bütün bunları muhalefet düşüncesiyle reddederseniz o zaman Beşiktaşlı duruşunu göstermezsiniz. Ben Beşiktaşlı duruşunu bugüne kadar layıkıyle gösterdiğim için sayın başkanlar bana destek vermişlerdir. Minnettarım kendilerine.

Ama bunu küçümseyerek yani aldığımız bu seçim başarısını, onlar geldi de kazandı gibi basit bir noktaya bağlarsanız o zaman buna isyan edeceğim gelir. Çünkü doğru değil bu. Sayın Nevzat Demir’e gittim.

Gelmek istemiyordu. Ben “Sayın Demir, Beşiktaş kongreleri tek adayla gidiyor. Siz gelirseniz aday olacaksınız anlamı çıkmaz ama lütfen meydanı boş bırakmayın, gelin” dedim. “Beşiktaş sevgisiyle dolu, hali vakti yerinde olan insanların da buraya gelebildiklerini gösterin lütfen” dedim. “Sayın Karadeniz, senin aleyhinde olabilir, ben bundan önce Şeref Nasır’ı desteklemiştim” dedi.

Aleyhimde olsun ama lütfen gelin, ben seçim kaybetmeyi bile göze alıyorum, yeter ki sizler gelin kongreye dedim. Camianın birliğini ve bütünlüğünü sağlamak için ben bu gayreti gösterdim. Sayın Serdar Bilgili’ye gittim. Kendisinin İngiltere seyahati vardı. “Sayın Bilgili siz bu kulübün başkanlığını yaptınız. Divan Kurulu önemlidir. Siz Divan Kurulu üyesisiniz. Seyahatinizi rica ediyorum 1 gün erteleyin. Bu kadar hakkımız yok mu sizin üstünüzde? Bu kongreye gelin” dedim.

Ben Serdar Bilgilinin bana vereceği 1 reyle seçimi kazanacağımın hesaplarını mı yaptım? Onun oraya gelmesini istedim. Seçim çalışmalarımı yalnız başıma yürüttüm. Bu seçimleri tayin eden delegeyse, delegeyle yüzyüze konuşman gerekir. Yoksa siz çıkın bana rey verin diyin. Niye versin ki? Kendinizi tanıtacaksınız, anlatacaksınız. Ben bunları güzel yaptığıma inanıyorum. 3 ay önce başladım. Bütün üyelerime ulaştım. “Adayım ve bu temsili daha iyi yapacağıma inandığım için adayım” dedim.

Ama “Benden önceki başkan kötüdür” demedim. Hatta mevcut başkan ve üyelerine de telefon açtım. Herkese açtığım gibi onlara da telefon açtım. Hatta içlerinde benim arkadaşım var. Coşkun Ergün bana “Ya ayrı düştük ama ben bu yönetimdeyim biliyorsun” dedi. “Ben sizden oy talep etmiyorum, saygımı belirtiyorum, aday olduğumu anlatıyorum tabii ki sen oradasın ve orada kalmalısın. Sen orada yönetimdesin. Seçime de giriyorsun başarılar diliyorum” dedim.

Fulya Davası Nedir? Neler Yaşandı? İşte Detaylar

“YILDIRIM DEMİRÖREN’İN TARAF TUTTUĞUNA İNANMIYORUM”

-Bana ilginç gelen bir nokta var. Siz dile getirir misiniz getirmez misiniz bilemem tabii ki. Divan seçiminde Yönetim Kurulu’nun sayın Şeref Nasır’a destek verdiği yazıldı. Siz seçimi kazandıktan sonra da Yönetim Kurulu bir açıklama yaptı. Böyle bir destek vermenin söz konusu olmadığı şeklinde bir açıklama yapılması gereksinimi duyuldu herhalde ama bu açıklama seçimden önce değil, seçim bittikten ve siz kazandıktan sonra yapıldı.

Yalçın Karadeniz: Tabii ki seçim arefesinde, seçimden sonra bu gibi konuşmalar yapılabilir. Ben Yönetim Kurulu’nun salt öbür tarafı desteklediğine inanmak istemiyorum.

-Bunları siz de aklınızdan geçirdiniz mi?
Yalçın Karadeniz:  Ben geçirmemiş olabilirim ama bana destek veren insanlar bana bunu çok söylediler. İsimler vererek şu bunu destekliyor diye söylediler. Ama Yönetim Kurulu başkanının bu konuyla ilgili son derece rijit davrandığını (Baskıya rağmen şekil değiştirmeyen) ve taraf tutulmaması gerektiğini arkadaşlarına söylediğini de duydum.

Bana da zaten “Ben tarafımsızım demişti” ve sonuna kadar buna riayet etti. Ama takdir edin ki Yönetim Kurulu içerisinde öbür tarafa tercih gösterenler de olabilir. Şimdi bunu tersini size söyliyeyim. Benim için, “İşte seba destekliyor, Bilgili destekliyor dolayısıyla da kazanırlar” diyorlarsa, işte bunun tersi de yönetim onu destekliyor gibi laflar söylenmiştir. Yönetim Kurulu bizi de desteklemiştir, onu da desteklemiştir diye yorum yapıyorum. Çünkü bu kadar rey farkı başka türlü nasıl çıkardı?

-Bu kadar oy farkının bir nedeni yönetime bir tepki de olabilir mi?
Yalçın Karadeniz: Biz yönetimin karşısında bir ekip gibi lanse edilmek isteniyorsak olabilir. Ama ben böyle bir şeyin içerisinde olmam ki. Seçimden sonra konuşulan ve spekülasyon yapılan konulardır bunlar.

Yalçın Karadeniz’den Ahmet Nur Çebi ve Engin Baltacı’ya tam destek

“BAŞARIMIZI ALKIŞLASINLAR”

-Canınızı sıktı mı bunlar peki?
Yalçın Karadeniz: Üzülmemek mümkün değildir. Neden değildir biliyor musunuz? Başarı alkış ister. Gönül de bundan hoşlanır. Ben de bunu beklemişim, çok mu beklediğim?

-Beklediğiniz kadar olmadı herhalde.
Yalçın Karadeniz: Yani beni destekleyen insanlar baştan beri hep söylüyorlardı kazanacaksınız diye. Kazandıktan sonra da “Ben size demedim mi” dediler. Ben de diyordum ki “Seçim sandıkta kazanılır”. Kazandığımız başarıyı herkesin alkışlamasını isterim. Ne ben bana destek veren insanların dediklerine göre hareket edecek bir insanım. Ne de o insanlar Beşiktaş’ın aleyhine benden birşey talep ederler veya edebilirler. Çünkü Beşiktaş Kulübü’nün anahtarını teslim ettiğimiz insanlar bunlar. Sayın Seba 16 yıl başkanlık yapan bir insan. Sayın Serdar Bilgili 100. yılda şampiyonluk kazandıran bir başkan. Sayın Nevzat Demir bir anda 2.5 milyon dolar gibi bir parayı tesislere verebilecek kadar Beşiktaşlı. Yani şimdi bütün bunları yok farzedemezsiniz. Bunlar da gelmişlerdir ve o şeyi renklendirmişlerdir. Reyleriyle de beni onurlandırmışlardır.

“SEBA İLE DEMİRÖREN’İN KONUŞMASI BASINA FARKLI YANSIDI”
-Divan seçiminde bir diyalog yaşandı. Sayın Seba ile sayın Erdoğan Demirören arasındaki diyalog medyaya yansıdı. Bu konuyla ilgili farklı değerlendirmeler de yapıldı. Siz bu diyaloğu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yalçın Karadeniz: Sayın Seba içeri girerken, ben Sayın Demirören’i yolcu ediyordum. O sırada sayın Seba içeri girdi. Karşılaştılar ve tokalaştılar. O sırada Seba “Ne olacak bu Beşiktaş’ın hali” deyince, sayın Demirören de “Oturalım konuşalım Süleyman Bey” dedi. Süleyman Bey’in cevabı da “Ne konuşacağız” gibi bir cevap oldu. Ama sonra Süleyman Bey döndü ve “İnşallah iyi olur, iyi olur Erdoğan” dedi. Bu bir kavganın neticesi değildi. İnsanlar kendi istekleri doğrultusunda yansıtıyorlar bu diyaloğu. Nasıl bekliyorlarsa öyle yorumluyorlar. Ben yanlarındaydım, canlı şahidiyim konunun. Orada bir kasıt aramamak lazım. Bu bir kavganın neticesinde, finalde söylenen bir laf değildi yani. ama herkes onu farklı yorumladı.

“HEM ŞAMPİYONLUĞA OYNAYIP HEM TASARRUF YAPILMIYOR”

-Son olarak o zaman ben size sayın Seba’nın sayın Demirören’e sorduğu soruyu sorayım.

Yalçın Karadeniz:  Kulüplerin başarısı sportif başarıyla değerlendiriliyor. Profesyonel şube iyi bir netice alırsa herşey silinir. Bu biraz sabır ve şans meselesidir. Şu anda Beşiktaş sokağa dökülmüş bir pozisyonda gözükmüyor. Her kulübün borcu da var. Beşiktaş ekonomik yönden daha iyi olsun mu olmasın mı dediğin zaman elbette ki temennimiz daha iyi olsundur ama bir taraftan şampiyonluğa koşacaksınız bir taraftan da tasarruf yapacaksınız. İşte bu bağdaşmıyor.

Şampiyonluğa koşarken iyi oyuncular almak zorundasınız. İyi oyuncular alırken de yerli oyuncular için 10 milyon dolarlardan bahsediliyor. 2 tane oyuncu alsanız 20 milyon dolar. Böyle bir ortamda ya şampiyonluktan vazgeçeceksiniz birkaç sene, tasarrufta bulunacaksınız, ya şampiyonluğa oynayacaksınız masrafları da yapacaksınız. Esasında Türkiye’deki seyirci düzenine dayanan sistem kalmış olsa bana göre kulüplerin ileriye dönük mali sıkıntıya düşmemeleri açısından altyapıya önem vermelidirler diyorum.

Çünkü bugün bir futbolcu 10 milyon dolar yapıyorsa, şampiyonluğa oynarken en 3-4 tane klas futbolcu alırken en az 40-50 milyon dolar verirseniz, sizin 2 senelik gelir haneniz öbür tarafa geçmiş olur. Orada da başarı geleceği garanti değil. O zaman altyapıya önem vermek lazım. Bu masrafların 5’te 1’i kadar altyapıya eğilerek seyirciyi de şampiyonluğa hazırlayacak beyanatlardan kaçınmanız lazım. İlla şampiyon olacağız dediğin zaman, seyirci de ona hazırlanıyor ve onu bekliyor. Tepki de farklı oluyor.

Ama her zaman 2×2 dört etmiyor. Çok iyi takım kuruyorsunuz, dünyanın en önemli kulüplerinde oynayan oyuncularını transfer ediyorsunuz, toplama bir takım yapıyorsunuz ama şampiyonluk çıkmıyor. Biz 1981 yılında 14 sene sonra şampiyon olduğumuz zaman 19-20 yaşlarında futbolcularla şampiyon olduk. Onların içerisine 1-2 tane serpiştirdiğimiz adamlar vardı. Dolayısıyla biraz sabırlı olmak lazım. Bu işlerde şans faktörü de önemlidir.

Sinan Engin: “Yıldırım Demirören Zapotocny’i bizzat kendisi transfer etti”

Dikkati Çekenler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu