Spor HaberleriBJK HaberleriMüslüm Gülhan Yazıyor

Müslüm Gülhan: ‘Allah belanı versin’ cümlesine, yoğun bir analiz yapmak gerektiğini hissettim.

BJK olağan Genel Kurulu’nu seyrettikten sonra Ahmet Nur Çebi’nin konuşmalarından ve özellikle sevgili Tamer Mert’e ‘Allah belanı versin’ cümlesinden sonra, içeriği yoğun bir analiz yapmak gerektiğini hissettim. Analiz için kendi kitabım olan ‘Futbolun Kültür Kodları’ iyi bir rehber olacak.

BJK gibi diğer tüm kulüpler, 2908 sayılı dernekler kanununa göre kurulan ve dernek statüsünde faaliyetlerini sürdüren sivil toplum kuruluşlarıdır ki işin can alıcı noktası burada başlamaktadır. Çünkü dernek statüsündeki yapısal kurumların yönetim mekanizmaları, seçimde çoğunluğu yakalama stratejisi üzerine kurulu bir yol izlemek zorundadır.

Bu yolun temel dayanağı, demokratik seçim süreci ve oy verme ile sonuca gidilmesidir. Yani, bir iş insanı kulübün hisse senetlerinin çoğunluğuna sahip olarak veya şirket olan bir kulübü satın alarak yönetilen bir yapıda değildir kulüplerimiz. Şirket, derneğin kendisine aittir. Herkesin derdi, kulübün parasını yönetmek için (!) sorumluluk almadan yetki istemektir. Büyük fedakârlık!

Başkan ve Yönetici profilleri

Haliyle, seçim süreci bize ait çıkar anlaşmaları üzerine kurgulanan lobi faaliyetleridir. Lobi faaliyetlerinde ise; kulüpler içinde oluşmuş belirli grupların desteğini almak için önlerine birtakım öneriler koyması gereken bir işleyişe sahiptir. Ama maalesef, bu öneriler hiçbir zaman kulübün geleceği ile ilgi projeler olmamaktadır. Beklentiler karşılıklı menfaatler üzerine kurulur, çünkü verilecek oy var ve bunun bir bedeli olacak şekilde anlaşmalar yapılır. Bu süreci sağlayacak başkan profilinin nasıl olması gerektiğine ve yönetimin kimlerden oluşacağına bakmakta yarar var. Yönetici profillerine baktığımızda;

– Müteahhitler, inşaat yüklenicileri
– Komisyoncular
– Arabulucular
– Pazarlamacılar
– Tüccarlar
– Tekstilciler

Futbolun endüstriye dönüştüğünü kabul edersek, ortaya çıkan, profesyonel yönetim mekanizmasının zorunlu olmasına rağmen bizdeki resim budur.

Haliyle, başkan ve yönetimin seçilme şekli, bir şirketin yönetilmesinden ziyade; hiçbir maddi sorumluluğu olmayan sivil toplum kuruluşu kimliğindeki dernekleri yönetme durumuna düşmektedir. Borçlanma ve borç rantı yaratma (!) en önemli strateji halini almıştır. Hangi profesyonel şirket bu mantıkla yönetilir. Tek hedef borcu sürdürülür kılma ve döndürmektir. Böyle bir durum üzerinden ancak başarılı olunur algısı satılarak varlık oluşturulmaktadır.

Tüm bu olup biteni anlamak için ve iyi bir yönetim mekanizmasının kurulmasını sağlamak için kültürel zekâya ihtiyaç vardır.

‘Kültürel zekâ’, duygusal zekâya bağlı bir kavramdır.

‘Kültürel zekâ’, duygusal zekâya bağlı bir kavramdır. Kod olarak daha ileride durmaktadır. Ama yüksek duygusal zekâya sahip kişiler diğer insanların ihtiyaç ve isteklerini daha çabuk ve üst seviyede anlama gücüne sahip olurlar.

Futbol artık ‘küresel’ bir ‘oyun’ olarak varlığını dünyanın her yerinde kabul ettirmiştir. Farklı kültürlerin iç içe geçerek varlığını sürdürmesi, iletişim açısından kulüpleri etkin iletişim kurma ve iş birliğine zorunlu kılmaktadır. (Konuşmacıyı kovalayan iletişimci değil)

Bu durumda tüm genel kurul üyeleri dâhil kulüp bileşenleri birbirlerinin davranışlarını, inançlarını ve kültürel temellerini anlamak için çaba harcamaya zorunlu görünmektedir. Süreç böyle işletilmezse iş birliği yerine bir kaos ile mücadele edilmesi gerekliliği ortaya çıkar. Sürdürülebilir başarı ve istikrar için iş birliği kaçınılmazdır. Süleyman Seba dönemi bu söylemlerin karşılığının tüm değerlerini içinde taşımaktaydı.

Eğer bu kültürel dinamikleri benimsemeyip süreç ne olursa olsun kişisel beklentiler üzerinden bir hareket noktası belirlenirse, yapmış oldukları değerlendirmeler sonunda kendi tutum ve davranışlarını içinde bulundukları duruma uygun hale getirmek yerine, mevcut durumu kendine göre uydurma çabası içine girilir ki bu kurumsal kararlar alınmasını önlediği gibi kulübe büyük zarar verir.

Bu süreci belirleyen en büyük açmaz yöresel kültür kodlarına olan sadakatimizdir. Bu sanırım herkesin işine de gelmektedir. Futbol içerisinde çabuk yargılarda bulunmak, çok sertleşmiş inanç ve düşüncelere sığınmak kültürel zekânın oluşumuna en büyük engeldir.

Kulüpler finansal ve taktiksel anlamda kurumsallaşma üzerine stratejiler belirlerler. Bu, başarının oluşumundaki en önemli etkendir. Çünkü kulüp vizyonlarının temel özelliği başarıdır. Bu vizyona uygun planlamanın yapılması başarının da kurumsallaşmasını sağlar. Kültürel zekânın strateji bileşenleri bunu zorunlu kılar.

Kamuya ait olan kulübü yönetmek ve mali yapısını tasarlamak ciddi bir ahlaki sorumluluğu da beraberinde getirmektedir. Kişiler gelip geçici olmakla beraber, kamu malı olan kulüpler kalıcıdır. Ya kulüp varlıkları ile sürdürülebilir bir yapıyı tasarlarsınız, ya da arkanızda kamuya ait olmak üzere büyük bir yıkım bırakır gidersiniz. İşte bu en can alıcı noktadır. Çünkü tarih bu örneklerle doludur. Hatta borç batağında kıvranan kulüplerin hikayelerinin derininde bu ego balonu, kişisel çıkarlar ve sorumluluk duymama vardır.

Bu analizi yaparken süreci zorlayan iki etken vardır. Birincisi, spor yasasındaki spor kulüpleri ve spor anonim şirketleri, önceki yıl brüt gelirlerinin en fazla yüzde 10’una kadar borçlanabilecek olması. Bu oranın üzerinde yapılacak borçlanmalar ise genel kurulun nitelikli çoğunlukla vereceği kararla kabul edilecek ve ek bütçe ile yapılabilecektir. Böylece yönetim kurullarının görev sürelerini aşacak şekilde sağlıksız borçlanmalarının önüne geçilmesi amaçlanıyor. Başkan ve yöneticilere sorumluluk yükleyen maddeler, ancak bu şekilde aşabiliyorlar.

Tamer Mert Genel Kurul’da ortaya koyduğu irade BJK’ye karşı da ahlaki sorumluluğuydu.

Öncelikle sevgili Tamer Mert Genel Kurul’da çok önemli detayı ortaya koydu. Koymak zorunda da çünkü İTÜ İşletme Mühendisliği Fakültesi mezunu ve bu alanda en üst noktalarda görev almış çok saygın biri. Bu onun BJK’ye karşı da ahlaki sorumluluğuydu.

BJK’nin 2022 geliri tahmini 878 milyon TL. Yeni yasaya göre sene içinde yüzde 10 borçlanma zorunluluğundan dolayı 87,8 milyon TL borçlanma yetkisi varken, 1,7 milyar TL zarar edip, 800 milyon TL nakit açığı vereceğini ve bu kadar ek kredi kullanma yetkisini oldu bitti ile Genel Kurul’dan aldılar. Kanunun sağlamış olduğu yetkiyi kolayca halletmiş oldular. İşte Tamer beyin anlatmaya çalıştığı sorun buydu.

İkincisi, bunu belirterek önceden borç talebinde bulunulmasının doğru olmadığını ve ibra edilmemesi gerektiğini söyleyen sevgili Tamer Mert’in maruz kaldığı beddua.

Biraz beddua ile ilgili araştırma yapmak ihtiyacı da hissettim. Hani, Ahmet Nur Çebi neye dayanarak böyle bir söylemde bulundu diye…

“Beddua, tehlikeli içeriği ve sahibine geri dönebileceği şeklinde mevcut inanç gereği, söylenmesi toplumca uygun görülmeyen cümlelerdir. Duygusal olarak otokontrolün bir nevi yitirildiği zamanlarda üretilen bu cümleleri normal koşullarda duymak mümkün değildir. Bu açıdan ele alındığında beddualar insanın kendi bilinçaltına yerleşmiş büyük korkuları ve dinî algıları hakkında bilgiler verebilir.” (Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 9/3 2020 s. 1067-1088, Ahmet Dağlı)

Ahmet Nur Çebi’nin beddua ettiği andaki görüntülerde de çok normal koşullar altında olmadığı çok rahat gözlenmektedir.

Analiz sonucundaki gelinen nokta ise; futbolun farklı bir iktisat oluşumuna sahip olmasından dolayı, artık iş insanı beklentisi yerine kulübü gerçek anlamda yönetebilecek futbol aklı olan kişilere olan ihtiyacın ortaya çıkmasıdır. Ama ortada duran ve korunan gerçek; başkanların sahip oldukları gücü paylaşmama histerisidir. Her şey burada tıkanmaktadır. Hiçbir zaman oluşmayan demokratik anlayış ve profesyonel yönetim anlayışı, kulüplerin değişime ayak uyduramama nedenidir. Feodal zihniyet ile kulüp yönetmek, kulübün batmasına neden olacağı bilinmesine rağmen ancak gücü elde toplamaktan başka bir işe yaramamaktadır.

Tamer Mert kendisine beddua eden Çebi’ye cevap verdi

Dikkati Çekenler

Başa dön tuşu